14 Mart 2017 Salı

Kıbrıs'ta Bir Haftasonu ve Üç Şehir


Kıbrıs denince akla ya siyasi anlaşmazlıklar ya da ‘günah saatleri’ geliyor. Oysa Kıbrıs bunların çok ötesinde anlamlara sahip bir ada. Klişelerin ötesindeki Kıbrıs’ı tanımak için bir haftasonu düştük yollara. İki güne tüm Kıbrıs'ı sığdıramayacağımızı bilsek de rotamıza aldığımız üç şehrin görülmeden geçilmemesi gereken noktalarına doğru bir yolculuk yaptık. Kıbrıs'a tekrar dönme sözüyle Lefkoşa, Mağusa ve Girne'yi insanıyla, tarihiyle ve mimarisiyle anlamaya çalıştık.

İlk Durak Lefkoşa

Havaalanından Lefkoşa için bindiğimiz otobüs, çiçeklenmiş tarlalardan geçerken koku alma yetilerimiz canlanıyor ve büyüleniyoruz… Derken yapılaşma başlıyor yavaş yavaş. Kıbrıs için çoğu kişi 'büyük bir kasaba’ yorumunu yapıyor. Ercan-Lefkoşa yolu üstündeki düzensiz yapılaşma bunu onaylatacak cinsten.


Lefkoşa’ya ulaştığımızda Balkanlar’da bir şehirde olmadığına inandırmaya çalışıyorum kendimi. O şirin ‘Kıprıs ağzı’ bana nerede olduğumu anımsatıyor çok geçmeden. Terminalden çıktıktan sonra, şehrin merkezi giriş noktası olan ve Venedikler tarafından inşa edilen Girne Kapısı’na varmak için yaklaşık 10 dakika yürüyoruz. Bu nokta resmi geçitler için de kullanılan küçük bir meydana da ev sahipliği yapıyor.

Büyük Han
Girne Kapı’ dan şehre girdikten sonra istikamet Osmanlı’nın Lefkoşa’da bıraktığı izler. Bunun için önce Büyük Han’a uğruyoruz. Geçmişte konaklama amacıyla kullanılmış olan han, bugün birçok kafe ve restorana ev sahipliği yapıyor. Geleneksel Kıbrıs ürünleri için hanın ikinci katındaki şirin dükkan doğru adres. Kıbrıs’a has ceviz macununu çantamıza attıktan sonra yola devam ediyoruz.

Geleneksel Kıbrıs Ürünleri
Tıpkı Büyük Han gibi Selimiye Camiisi de Lefkoşa’da yer alan önemli bir Osmanlı yapısı. Bir Fransız hanedanı olan Lüzinyanlar döneminde, 12. yüzyılın sonlarında Notre Dame Katedrali örnek alınarak inşa edilen Aziz Sophia Katedrali, adanın Kanuni'nin oğlu 2. Selim'in padişahlığı sırasında 1571’deki fethinden sonra camiye çevrilmiş. Katedralin mimari estetiğini bozmadan eklenen ve fethin simgesi sayılan iki minare, yapıyla harika bir uyum oluşturuyor. Camii avlusundaki İslam Eserleri Müzesi adadaki Osmanlı’yı biraz daha yoğun olarak yaşamak isteyenlere güzel bir fırsat sunuyor.

Selimiye Camii
Lefkoşa’nın başkent oluşu gezginleri korkutmamalı. Zira bu şehri yürüyerek keşfetmek hem kolay hem de keyifli. Ara sokaklarında kaybolmak ve geleneksel Kıbrıs mimarisini gözlemlemek için Arab Ahmet ve Samanbahçe mahalleleri doğru tercih. Arab Ahmet mahallesine vardığınızda Birleşmiş Milletler kontrolündeki ‘Yeşil Hat’ içerisinde yer alan ara bölgeyi görebilirsiniz.

Arab Ahmet Mahallesi
Arab Ahmet mahallesinde bulunan askeri arazinin bir kısmı bugün halka açık bir park. Parktaki salaş çay bahçesinde Kıbrıs Türk radyosunu dinlerken geçmişten gelen nağmelerin eşliğinde duvarların ve tellerin ikiye ayırdığı bir şehrin öte yanına bakarken farklı duygularda yok olabilirsiniz.

BM Kontrolündeki Yeşil Hat

Tarih Dolu Mağusa


Eski Mağusa, buram buram tarih kokan bir sur içi şehri. Bizanslılar, Lüzinyanlar, Venedikler ve Osmanlılar bu surların içindeki küçük şehre farklı farklı izler bırakmış. Geçmişten günümüze ulaşan izlerden en önemlileri Luzinyanlar döneminde inşa edilen ve Osmanlılar döneminde camiye dönüştürülen Lala Mustafa Paşa Camii, Venedik döneminde tamamlanan Othello Kalesi ve Deniz Kapısı. Ayrıca sur içinde irili ufaklı birçok kilise mevcut. Bu izler yavaş yavaş restorasyonlarla daha belirgin bir hal alsa da şu an turist çekmek için profesyonelce düzenlenebilmiş bir sur içi mevcut değil.

Mağusa Sokakları
Mağusa, Shakespeare’den Namık Kemal’e birçok önemli isimle özdeşleşmiş bir yer. Shakespeare’in Kıbrıs’a ayak bastığı şüpheli olsa da onun dünyaca ünlü Othello adlı tragedyasının Venedik devri Mağusa’sında geçmekte olduğu su götürmez bir gerçek. Vatan şairimiz Namık Kemal ise birçok eserini Mağusa’da geçirdiği sürgün yıllarında kaleme almış. Bu iki ismin Magusa ile bağları bugün de kesilmemiş. Shakespeare, kale dibindeki bir parkta yükselen büstüyle Othello için yapılan övgüleri kabul ederken Namık Kemal ise adına itaf edilmiş meydandaki büstüyle 38 ayını geçirdiği bu şehre yolu düşenleri selamlıyor bir yerli edasıyla.

Namık Kemal Meydanı ve Lala Mustafa Paşa Camii
Mağusa’da sur içini bitirdikten sonra görülmesi gereken en önemli yer Maraş bölgesi. Maraş, Kıbrıs İç Savaşı başlamadan önce adanın en önemli tatil kenti iken şimdi bir hayalet şehir. Kıbrıs Barış Harekatı’nın son günü olan 14 Ağustos 1974’te Türk askerlerince kontrol altına alınan bölge, uluslararası çevrelerin ve büyük devletlerin baskıları nedeniyle turizme açılamıyor. Birleşmiş Milletler, kontrolünü sürdürdüğü Maraş’ta KKTC’nin ihtiyacı olan turizm patlamasını engellemekle kalmıyor KKTC halkının refah seviyesini de düşürüyor. Maraş’ta atıl vaziyetteki konaklama kapasitelerinin KTTC’de bugün faal olarak kullanılan kapasiteye eş değer olduğu düşünülüyor. Sadece bu bile, 6.5 km’lik altın rengi plajların KKTC ekonomisi için önemini anlatmak için yeterli.

Hayalet Bir Şehir Haline Dönen Maraş


Kozmopolit Merkez Girne

Girne, girişinden itibaren diğer Kıbrıs şehirlerinden farklı olduğunu haykırıyor ona doğru yönelenlere. Gerek yerleşimin geniş bir alana yayılması gerekse de trafik yoğunluğu sizi Kıbrıs’ın sakinliğinden uzaklaştıran cinsten. Girne, Kıbrıs’ın kumarhaneleriyle ün salmış otellerin neredeyse hemen hepsine ev sahipliği yapan bir şehir. Girne otelleri, sadece kumar tutkunlarını değil Maraş’ın altın kumlarının keyfine varamayan deniz sevdalılarını da cezbediyor.

Girne Limanı ve Kalesi
Girne, otellerinin yanında limanıyla da KKTC’nin cazibe merkezlerinden. Birbiri ardına dizilmiş kafeler ve restoranlar günün koşuşturmacasına kısa bir mola verip hayatı bir süre de olsa kolayından almak isteyenlerin uğrak noktası. Girne Limanı, ev sahipliği yaptığı Batık Gemi Müzesi ile geçmişe kısa ancak derin bir yolculuk yapmak isteyenlere Akdeniz’in en eski ikinci gemi batığını görme şansını sunuyor.

Beylerbeyi Köyünden Beşparmak Dağları
Girne dağları kendine bakanı cezbeden cinsten ama bu dağların asıl güzelliği ev sahipliği yaptığı büyüleyici yapılarda gizli. Beylerbeyi (Bellapais) Köyü’ndeki manastırın manzarası sizi geçmişe götürmeye ve keşiş olmaya ikna edecek cinsten. Manastırdan çıktıktan sonra köyün tatlı sokaklarında küçük bir gezinti ihmal edilmemeli. Köye kadar çıkan dolmuşlar olsa da taksi ile ulaşım tek yön 20 TL. Beylerbeyi, merkeze yaklaşık 10 dakika uzaklıkta olduğundan zaman darlığı içinde dahi kesinlikle görülmesi gereken bir yer.

Beylerbeyi (Bellapais) Manastırı

Bir Haftasonundan Fazla Zamanımız Olsaydı...

Kıbrıs'ı iki günde bitirmek imkansız. Bunun bilinciyle gerçekleştirdiğimiz gezimize üç şehri çevresiyle beraber sığdırsak da adaya tekrar döndüğümüzde göreceğimiz yerlerin listesi bir hayli kabarık oldu.

Narenciye bahçeleriyle ünlü Güzelyurt, koruma altındaki Kıbrıs eşekleriyle ünlenen Karpazlar, ardında büyük bir gizem barındıran Mavi Köşk, Girne'nin tepesine oturtulmuş Saint Hilarion Kalesi, Rumlarla Türklerin hala beraber yaşadıkları Dipkarpaz Köyü ve efsanelere konu olan Apostolos Andreas Manastırı listemizin ön sırasındakiler.




21 Ocak 2017 Cumartesi

Bakü’yü Tanımak için 7 Mekan


Hazar’ın incisi Bakü Kafkasların en zengin ve en kozmopolit şehri. Avrupa’nın klişeleşmiş rotalarını aşmış gerçek gezginlere ve komşu coğrafyalarla Anadolu arasındaki bağı kurmayı amaçlayan kültür sevdalılarına Azerbaycan’ın başkenti harika fırsatlar sunuyor. İki haftamı geçirdiğim bu şehri anlatmak için size 7 mekan seçtim.


1. İçeri Şehir (İçəri Şəhər)

Bakü’nün tarihi çekirdeği olan surlarla kaplı bu mekan halk arasında ‘Kale’ (Qala) olarak da anılıyor. 15. asırda Şirvanşahlar devletinin başkentini batıdaki Şamahı’dan Bakü’ye taşımasıyla ortaya çıkan ilk sur kompleksi, bugün ‘UNESCO Dünya Mirasları’ listesinde. İçeri şehir, daracık ve tertemiz sokakları, güleryüzlü ahalisi, dükkanları ve restoranlarıyla Bakü’nün kalbi. 

İçeri Şehir'de Bir Dükkan
İçeri şehir sınırları arasında kalan ve görülmesi gereken en önemli iki yer Kız Kalesi ile Şirvahşahlar Sarayı. Bu yapılar tarihte bir yolculuk yaptırıp Azerbaycan hakkındaki bilgilerinizi genişletecek. Şirvanşahlar Sarayı daha klasik bir müze biçiminde organize edilmiş. Öte yandan Kız Kalesi’nin merdivenlerle yükselinen her bir katı interaktif ekranlarla bezenmiş ve böylece ziyaretçilere modern yöntemlerle tarih ve kültür aktarımı amaçlanmış.

Şirvanşahlar Sarayı'ndaki Avlulardan
İçeri Şehir’de uğranılmadan geçilmemesi gereken bir diğer yer ise Minyatür Kitap Müzesi. Şirvanşahlar Sarayı’nın alt sokağında kalan müze, dünyanın birçok farklı ülkesinden getirilen minyatür kitapların sergilendiği bir merkez olarak farklı konseptiyle öne çıkıyor. Müzeye giriş ücretsiz. 

Kız Kalesi'nden Bakü'nün Kompozit Mimarisi
Müze ziyaretlerinden sonra İçeri Şehir’de yapılacak en güzel şey dar sokaklarda kaybolup yerlilerle konuşmak. Daha sonra karnı acıkanlara ’qutab’ yani Azerbaycan gözlemelerinden yemelerini öneriyorum. Pendirli qutab (peynirli), göy qutabı (yeşillikli), et qutabı (kıymalı), toyuq qutabı (tavuklu) ve qarın qutabı (işkembeli) seçeneklerden bazıları. Üzerine de bir çay içtiniz mi değmeyin keyfinize. Şimdiden uyarmakta fayda var ki Azerbaycan’da çaylar hayli açık ve yanlarında bir parça limonla servis ediliyor. Yeme-içme üzerine daha çok bilgi için Azerbaycan-Şeki yazıma bir göz atın. 

Cuma Camii'nden Bir Görünüm
Bakü’de sayısı parmakla sayılabilecek camilerden birisi de İçeri Şehir’deki Cuma Camii. Şii camilerinde dikkati çeken ilk obje, kapının yanı başında duran ‘möhür’ler. Secde edilirken halının üzerine konan ve başın halıya değil de pişirilmiş toprağa değmesini sağlayan ‘möhür’ kullanım ananesinin peygamberin toprak üzerinde namaz kılmasından geldiği düşünülüyor ve bunun sünnet olduğuna inanılıyor.


2. Haydar Aliyev Kültür Merkezi

‘Zaha Hadid Mimarlık’ ile ortaklaşa çalışan bir Türk mimar tarafından 2012 yılında Bakü’ye kazandırılan bu sıra dışı yapı insanı büyülemekle kalmıyor aynı zamanda kendine doğru çekiyor. Çok geniş bir alan üzerine inşa edilen yapının dış mimarisi Hazar denizinin yükseliş miti ile Azerbaycan dağlarının karşılaşmasını yansıtıyor. Haydar Aliyev Müzesi ile Azerbaycan kültür, tarih ve mimarisini anlatan sürekli sergiler kültür merkezinin yapı taşları. Bunların yanında konferans salonu, kütüphanesi, medya merkezi, ortak kullanım alanları, yapay göl ve göl kafeteryası ile kültür merkezi şehirden uzaklaşmak isteyenler için bir kaçış noktası. Kültür merkezi aynı zamanda dünyaca ünlü sanatçı Anish Kapoor’un bir eserine de ev sahipliği yapmakta.

Haydar Aliyev Kültür Merkezi

3. Dağüstü Parkı

Bakü’nün Hazar ile buluşmasının en hoş seyredildiği yer Dağüstü. Adından da anlaşılacağı gibi buraya çıkmak için biraz gayret sarf etmek gerekiyor. Ben yorulmak istemiyorum diyenlere içinse Halı Müzesi’nin önünden kalkan teleferik çare oluyor. Dağüstü Parkı, seyirlik değerinin yanı sıra içinde çok değerli bir tarih de barındırıyor. 

Dağüstü'nden Gün Batımı Bakü
‘’Hoş gelişler ola kahraman Enver Paşa, Bir Emir ver orduna Kafkas dağını aşa’’ sözleriyle ölümsüzleşen Enver Paşa ve kardeşi Nuri Paşa’nın önderliğindeki Kafkas İslam Ordusu 15 Eylül 1918’de Bakü’ye bu dağdan girip şehri Rus Ordusu, İngiliz Birlikleri ve Ermeni komitacılardan azat etmişti. Böylece Azerbaycan’da kurulan ve ömrü Sovyet işgaline kadar iki yıl sürecek olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Gence’den Bakü’ye taşınabilmişti. Kafkas İslam Ordusu’nun Azerbaycan’da şehit düşen evlatları bugün Dağüstü parkındaki Türk şehitliğinde, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ işgali sırasında şehit düşen Azerbaycanlı kardeşlerinin yattığı Azerbaycan şehitliği ile koyun koyuna. 


Dağüstü Şehitliği
Dağüstü Parkı ev sahipliği yaptığı şehitliklerinin yanında şehrin yeni simgesi olan Alov qüllələri (Ateş Kuleleri) ile komşu. Ateş kuleleri, üç kulenin birleşimiyle yanan bir ateşi andırıyor. Otel ve işyeri olarak kullanılan bu modern yapı 2013 yılında hizmete girmiş.

Gece Işıklarında Alev Kuleleri

4. Nizami Caddesi (Nizami Küçəsi)

Adını 12. yüzyılın ünlü şair ve düşünürü Nizami Gencevi’den alan cadde Sovyetler döneminde "Targovi" olarak adlandırılmış. 3 km’yi aşan uzunluğuyla cadde, üzerinde çeşitli alışveriş ve yeme-içme mekanını barındırırken sadece yayalara açık olması nedeniyle Bakülülerin akınına uğruyor. 

Cadde üzerindeki yapılarda Sovyet tarzı mimari göze çarpıyor. Mimari sizi büyülerken yanınızdan geçen insanlara da dikkat edin derim. Zira benim başıma geldiği gibi bu cadde üzerinde üniversiteden arkadaşlarınızla karşılaşmak olasılık dahilinde. Nizami caddesi, Bakülülerin en önemli buluşma noktalarından biri olan şehrin en eski meydanı Çeşmeler Meydanı'na .(Fəvvarələr Meydanı) da bağlanıyor.


5. Bulvar

Bakü’nün simgesi haline gelen bulvar, uzunca bir sahil şeridinden meydana geliyor. Üzerinde son dönem Azerbaycan’ının simgelerinden olan yapıt ve binaları da içeren bulvar şehrin her kesiminden genç ve yaşlıyı ağırlıyor. 

Bulvar
Bulvar üzerindeki en önemli yapılardan birisi Azerbaycan coğrafyasının kültürünün ve geleneklerinin halıya nakşedilen motifler üzerinden anlatılmasını sağlayan halı müzesi (xalça müzeyi). Dış yapı mimarisiyle son dönem Azerbaycan yapılarının en nadidelerinden biri olan müze, içerdiği zengin halı koleksiyonuyla sayısız turisti kendine çekiyor. Giriş ücreti, öğrenciler için 3 manat (6 lira) ve yetişkinler içinse 7 manat (14 lira).   

Halı Müzesi
162 metreyle bir zamanlar ‘’en uzun bayrak’’ olarak Guinness Rekorlar Kitabı'na giren bayrağın yükseldiği ‘Devlet Bayrağı Meydanı’ da bulvar üzerinde yer alan önemli bir diğer abidevi yapı.

Bulvar öylesine uzun ki şehrin merkezinden uzak kalan kısımları, zenginleşen Bakülülerin zevklerini yansıtan devasa binalar ve yaşam merkezleriyle ayrı bir muhit yaratıyor.


6. Yanardağ

Bakü merkezden 24 km uzaklıkta yer alan ve Abşeron rayonu (idari bölge) toprakları içinde kalan yanardağ, bin yıllardır yanan ateşiyle tarihten bugüne herkesi kendine hayran bırakmakta. Azerbaycan’a adını veren -ateşler ülkesi- ve kayalardan rastgele yükselen ateş, doğalgazın hava ile teması sonucu ortaya çıkmakta.

Yanardağ
Zerdüştlere (ateşe tapanlar) ilham veren bu eşsiz coğrafya, bin yıllar boyu kutsal kabul edilmiş ve daimi yanan ateş, baş Tanrı Hürmüz’ün yerdeki yansıması olarak algılanmış. Çevresine ibadet amaçlı ateşgahlar inşa edilen sonsuz ateşe, kutsiyet atfedildiği için özel kıyafetlerle yaklaşılmış ve nefeslerin ona ulaşması engellemiş. Azerbaycan’ın bu değerli tabiat harikası hakkında bilinen ilk yazılı bilgilere, 5. asırda yaşamış Bizanslı seyyah Panili Prisk’in ‘’Kafkas Albaniyasına Seyahat’’ adlı eserinde rastlanılmakta. 

Ateşgah
3.500 yıllık bu kadim dine inanan ve 200 bin civarında olduğu tahmin edilen Zerdüştler, bugün İran, Azerbaycan, Hindistan, Pakistan ve Moğolistan’da yaşamakta. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Zerdüştleri buluşturan ve Bakü’ye 30 km uzaklıktaki Ateşgah mabedi ise her Nevruz ziyaretçi akınına uğramakta. 


7. Azerbaycan Ulusal Tarih Müzesi (Azərbaycan Tarix Muzeyi)

1920 yılında kurulan müze, şehrin merkezindeki Tağıyev Sokağında yer almakta. Azerbaycan arkeolojisi ve etnografyası üzerine tarih öncesi ile tarih sonrası dönemlerle ilgili objelerin sergilendiği müzede Medler, Albanlar, Şirvanşahlar ve Safeviler gibi önemli tarihsel dönemler hakkında geniş bilgi sahibi olmak mümkün. Müze, Azerbaycan'ın 19. yüzyıl petrol zenginlerinden Hacı Zeynalabdin Tağıyev’in köşkünün içine yerleştirildiğinden Tağıyev’in köşkünün korunan bir bölümü de ziyaretçilere o dönem lüks anlayışı hakkında önemli bilgiler sunmakta. Şehrin en büyük müzesi konumundaki mekan, Azerbaycan tarihi hakkında derin bilgi sahibi olmak isteyenler için bulunmaz bir nimet. Müzeye giriş, yetişkinler için 5 manat (10 lira) iken öğrenciler için 2 manat (4 lira). 

Ulusal Tarih Müzesi