BOSNA, kısa kısa
Bosna Hersek ya da Bosna; yaklaşık 4 milyon nüfuslu bir Balkan ülkesi. En
büyük şehri ve başkenti 430bin nüfuslu
Saraybosna. Ülkenin para birimi Konvertible Mark(KM) ve 1,95KM=1 Euro.
Ülke adeta bir kültür yumağı: Balkanların ilk toplumu ve bugünkü
Arnavutların ataları olan İliryalılar ile bölgede başlayan yerleşim, Roma
İmparatorluğu’ nda da devam etmiş. Bölge Slav ırkların göçüyle farklı bir
çehreye bürünse de Bosnalı Slav halkın Katolik ya da Ortadoks inancı değil de
Bogumil denen Hristiyan mezhebini seçmesi onların sapkınlıkla suçlanmalarına ve
üzerlerine Haçlı Orduları’ nın gönderilmesine neden olmuş. Belki de bu
sebeptendir ki Müslümanlık bölgede kısa bir sürede benimsenmiş ve Osmanlı hükümdarlığı
altında Bosna altın çağını yaşamış.
Bosna Haritası Kaynak:Wikipedia |
Osmanlı’ nın zayıflaması bu ülkenin de
kaderini değiştirmiş. Osmanlı - Rus
Savaşı sonrası imzalanan 1878 tarihli Berlin Antlaşması ile Bosna’nın kontrolünü
Avusturya Macaristan İmparatorluğuna bırakılmış. 1914’te Avusturya-Macaristan
veliaht prensi Franz Ferdinand ve karısının Latin Köprüsü olarak adlandırılan
yerde bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi 1. Dünya Savaşı’nın ateşini
Bosna’dan yakmış. 4 yıl süren savaşın sona ermesi ve imparatorlukların
yıkılmasıyla ülke 1918 yılında kurulan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’nın
toprakları arasında yer aldı. Bosna, 1945’te 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan
Sosyalist Yugoslav Cumhuriyeti’nin altı federal cumhuriyetinden biri oldu.
Yugoslavya’da 1991’de çalmaya başlayan çanlar, Bosna’nın 3 Mart 1992’deki
bağımsızlık ilanının da
habercisi oldu. Fakat Sırpların kabul etmediği bu
bağımsızlık 3 yıl sürecek kanlı bir savaşın nedeni olacaktı. Bu savaş Aralık
1995’te Dayton Antlaşması ile sona erdirilse de ülkede savaşın izleri ve geri
kalmışlık hala devam ediyor.
Bosna bayrağı |
Ülke bugün, Bosna Hersek ve
Republika Srpska adı altında iki oluşuma bölünmüş ve buna ek olarak Brcko denen
bağımsız bir bölgeye sahip. Bir araştırmaya göre ülkede etnik dağılımlar söyle:
48% Boşnak, 37.1%, Sırp, 14.3% Hırvat, 0.6% diğer*. (The World Factbook, 2000)
*The World Factbook, Bosnia and Herzegovina . Central Intelligence Agency.
Erişim tarihi 03.07.2013, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/bk.html
SARAYBOSNA
Pazar gününü de Belgrad’ta geçirdikten sonra Saraybosna için en son otobüse
atladık. Bilete vergiler dahil kişi başı 2510 dinar ödedik. 22.30 da başlayacak
yolculuk ortalama 8 saat sürecekti. Çok kalabalık bir otobüs beklemiyordum, ama
yanılmışım. Özellikle turistlerden oluşan bir yolcu grubuyla yola çıktık. Uykum
sınır kontrolleri, dolambaçlı yollar derken sık sık bölündü. Gözümü ara sıra
açıp kapıyordum. Bir an uzun uzun baktım çevreye, neredeyse 8 saat de dolmuştu.
Manzara harikaydı dağların arasına saklanmış bir vadi vardı; evet burası Saraybosna'ydı.
Otobüs şehre girer gibi oldu sonra evler seyrekleşti yine, binalar eskidi
ve yıkık dökük bir istasyona ulaştık. Sanki 2000’lerde değildim. Bizim otobüsten inenlerden
başka istasyonda bir dilenci, bir de tuvalet için haraç kesen bir kadın vardı;
derken taksiciler belirdi bir anda. 2 kişi daha bulduk ve atladık taksiye; 10
euro’ya anlaştık şehir merkezi için.
Ha bu arada söylemeden geçmeyeyim.
Bu şehirde iki otobüs istasyonu var. Biri ‘East Sarajevo’ diğeri ‘West
Sarajevo’. Karadağ ve Sırbistan’dan gelen otobüslerin %90ı ‘East
Sarajevo’ istasyonundan yolcu indirip bindiriyor. Öteki istasyon; şehrin içinde
ve tahmin edebileceğiniz gibi tren garının yanında.
Şehir merkezi yolunda taksici bir kaç kelimeyi geçmeyen İngilizcesi ile
başladı bir şeyler anlatmaya.’ Olimpiad’ diyordu bir tepeyi gösterip, kafamı
sallıyordum 1984 Saraybosna Kış Olimpiyatları’nı hatırlayıp. Sonra konu bir ara
Rebuplika Srpska, Bosna Hersek ayrımına geldi. Taksicimiz tabi ki Rebuplika
Srpska’yı övdü ve Bosna Hersek için eliyle’ boşver onları’ tarzı bir işaret yaptı.
Saymaya devam etti: ‘Austuria, Ferdinand, Latin Bridge’... Derken ‘Başçarşıya,
centar’ ve küçük gezinin sonu.
Hostele vardığımızda saat 7 civarıydı. Check-in saatine kadar küçük bir
şehir turu yapmayı düşündük. Ama önce yemek yenilmeliydi. Burek ve yoğurt (börek
ve ayran) eşliğinde başlayan gün, uykusuzluğun da getirdiği sersemlikle, şehri
sıcak basmadan yüksek bir noktadan görme hevesine bıraktı kendini. Haritayı bir
öyle bir böyle tutarken mezarlıklara rastladık. Daha önceden okuduğum ‘Saraybosna’daki
en yeni yapıları mezarlıklarıdır’ sözü geldi bir anda aklıma. Daha sonra fark
edecektim ki mezarlıklar şehrin her yerindeydi ve bugün en yeni yapılar olmasa
bile belki bir 10 yıl öncesine kadar öyleydiler.
Alija ve kardeşleri |
Tepeye varmamıza az kala bir çocuk yaklaştı yanımıza; yardım edebilir miyim
diye sordu. Tepeye çıkarken konuşmaya başladık, zaten sonra önünü alamadık muhabbetin.
Çocuğun adı Alija idi ve henüz 15 yaşındaydı. Muhabbet ilerledikçe ortak
noktalar da arttı, ailesinin bir kısmı İstanbul'da yaşıyormuş. Kahve
içmeye davet etti bizi evine, kardeşlerimle de tanışırsınız dedi. 5 kardeşi var
Alija’nın. İki küçük kardeşi Türkçe öğreniyorlar, 12 ve 13 yaşındaki çocuklar kendi dillerinin
yanında İngilizce ve Türkçe’ye de hakimler. Alija’nın babası üniversite mezunu
bir imam. Bosna kahvesi ve Boşnak keki eşliğinde o anlatıyor; çocukları
çeviriyor. Tito’dan, Türkiye’den, savaştan ve bugünün Bosna'sından konuşuyoruz.
Kahvenin üzerine serin bir limonata. Namaz vaktinin yaklaşmasıyla izin istiyor
baba, biz de çok durmadan ayrılıyoruz evden.
Bosna’nın başkentine Saraybosna deniliyor dilimizde, oysa ki Sarajevo daha bizden.
Saray ovası ‘ndan türeyen ismin kökleri Osmanlı’nın bölgeyi 1450lerdeki fethine
dayanıyor. Şehrin kurucusu kabul edilen Osmanlı valisi İsa Bey’İn yaptırdığı
hükümet konağı saray olarak kalmış halkın ağzında, ova ise çevresi dağlarla
çevrilmiş bir şehir için çok uygun bir ek.
Yine şehri parçalara bölelim ve öyle anlatalım.
GEZİLECEK YERLER:
BAŞÇARŞIYA: Yine tanıdık bir kelime. Eski merkez,
başçarşı bugün hala hareketli. Turistlerin uğrak
noktası olan çarşıda
aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Osmanlı döneminde şehrin ilk valisi olan
Isa Bey tarafından oluşturulmaya başlanan merkezde, Gazi Hüsrev Bey’in de
etkileri gözlenebilir. Gazi Hüsrev Bey, merkeze bir cami, medrese, kütüphane
ve hamam ekleyerek küçük kasabanın şehirleşmesinde etkili bir rol oynamış.
Başçarşı içinde kalan diğer önemli yapılar şöyle: saat kulesi (sahat-kula),
çeşme (sebilji), bezistan. Başçarşı içinde bakırcılar sokağından, kebapçılar
sokağına eski Türk çarşılarının tipik bölünüşüne rastlayabilirsiniz.
Başçarşıdan akşam manzarası |
LATİN KÖPRÜSÜ: Latin köprüsü olarak adlandırılan yapı
dünyanın çehresini değiştiren bir sonun başlangıcı olmuştu. 28 Haziran 1914’te
Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand ve karısı
Sophie’yi bu köprü üzerinde öldürmüştü. Bunun üzerine Avusturya- Macaristan’ın
Sırbistan’a savaş ilanı Rusya’nın Sırbistan’ın yanında savaşa girmesiyle
sonuçlandı. Daha önce hazırlanan ittifakların oluşturduğu zincirleme etkisi
birçok devleti 4 yıl sürecek bir savaşın içine itmişti.
Şehrin büyük kısmını kaplayan mezarlıklardan birisi |
TEPELERDEN SARAYBOSNA
MANZARASI: Hangi tepeye
çıktığınız önemli değil, zaten bir tane bulmakta zorlanmayacaksınız; ama hangi
tepe olursa bulacağınız yukarıdan manzara bir harika. Eğer manzarayı güzel bir
yemeğe ilave, Türk ve Boşnak ezgileriyle taçlandırmak isterseniz Park Princeva
restoran tam size göre.
MEZARLIKLAR: Malesef şehrin büyük bir kısmı mezarlık.
Savaş sırasında bazı kadınlar tüm erkek akrabalarını; çocuklarını ve eşlerini
vatan savunmasında yitirmişler. Onların ruhlarına bir Fatiha da siz okuyun.
Boşnakların kahramanı ve eski devlet başkanı, Alija İzzet Begoviç’in mezarı
Başçarşı’daki sebilden 3 dk mesafede, yukarı doğru çıktığınızda karşınıza
çıkacak.
MÜZELER:
UMUT TÜNELİ: Savaş sırasında dört bir yanı kuşatılan
Saraybosna’nın hayatta kalması için gerekli erzak ve mühimmat şehre havaalanı
yoluyla
ulaştırılıyordu. Havaalanının Sırp ordusu tarafından kuşatılmasıyla,
şehrin atar damarı kesilmişti, buna çare olarak havaalanı altından Butmir ile
Dobrinje arasında 800 metre uzunluğunda, 1 metre genişliğinde, 1,5 metre
yüksekliğinde bir tünel kazılmıştı. Savaş süresince tünelden günde ortalama
4bin insan geçişi, 20 ton malzeme ulaşımı yapıldı. Alija Dede ve Şida Nine’nin
Bosnak ordusuna tünel yapılması için tesis ettiği evleri bugün müze olarak
kullanılıyor. Müzenin girişi 5KM. Müze kapsamında tünelin 20 metrelik orjinal
bölümü, evin içinde ve bahçesinde açılan sergi salonları görülebilir. Müze turu
çok uzun sürmese de Saraybosna’da yapılması gereken en önemli aktivitelerden
biri Tüneli görmektir. Biz kendi imkanlarımızla otobüs ve tramvay ile tünele
ulaştık; ama muhakkak kaldığınız hostel bir tünel turu sunuyordur, araştırın.
Umut tüneli |
Tünel, yaz kış 09.00- 16.00 arası her gün ziyarete açık.
BRUSA BEZİSTAN: Saraybosna kent tarihi müzesi. Giriş ve
üst kat olmak üzere iki kattan oluşmakta. Giriş katında ilk dönem yerleşimler,
İliryalılar ve Roma dönemi anlatılırken üst katta Osmanlı ve Avusturya
Macaristan dönemleri konu edilmiş. Tarihe meraklıysanız görülmeye değer bir
yer. Ücreti 3KM.
GALERIJA 11/07/95: Saraybosna’nın ana caddelerinden biri olan
Ferhadija Caddesi’nde katedralin yan tarafında yer alan galeri Bosna’nın ilk
anı galerisi. T.C. Başbakanlık Türk İş Birliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı (TIKA) tarafından desteklenen sergide, Srebrenica Soykırımı
fotoğraflarla anlatılmış. İngilizce bir tur eşliğinde fotoğrafların anlatımı
gerçekleşiyor. Tur bitiminde savaşta yakınlarını kaybeden kişilerle yapılan ve
her biri yaklaşık 40 dakika süren röportajlar İngilizce altyazı ile iki
ekrandan izlenebilir. Serginin çıkışında tarif edemeyeceğim derecede karışık
hislerle ayrıldım. Kesinlikle gidilmesini öneririm.
YEME İÇME
Saraybosna Türkler için adeta bir cennet. Yemek kültürü bizimkine o kadar
benziyor ki; Avrupa’da ilk defa
böyle bir şehirle karşılaştım. Cevapi; bizim
İnegöl köftenin gobit ekmek içinde, yanında ince kıyım soğan ile bir tabakta
servis edilmiş hali. Birkaç farklı yerde yediğim cevapilerden sonra burada
kullanılan etlerin bize kıyasla çok daha lezzetli olduğu kanısına vardım.
Bunların arasından en çok Zeljo adlı mekanın cevapisini ağız tadıma en yakın buldum.
Daha sonradan öğrendim ki; burası ünlü Boşnak futbolcu Edin Dzeko’nun da en
sevdiği mekanlardan biriymiş.
Zeljo'daki Cevapi |
Cevapiden başka daha birçok Türk lezzeti bu şehrin de simgesi olmuş: dolma,
sutlija (sütlaç) kadaif (kadayıf), baklava, terhana corbe( tarhana çorbası ),bamija
(bamya) ve daha niceleri.
Dolma Tabağı |
Türkiye'de benim hiç duymadığım bir dolma çeşidi olan soğan dolmayı test
etmek için ‘NANINA KUHINJA’ adlı bir mekana oturduk ama garsonun karışık dolma
önerisini, biraz da bizim dolmaları buradakilerle kıyaslama şansını tepmemek
için kırmadım ve her tip Boşnak dolmasının tadına baktım.Soğan dolma ile
söyleyeceğim soğan tadını hiç mi hiç almıyorsunuz, diğerleri ise annanelerimizin
dolmaları gibi.
Kahve bu şehrin adeta simgesi. 'Bosniak Kafa' olarak adlandırılsa da ben her
gittiğim yerde Türk kahvesi olarak istedim kahvemi. Isparta’nın gül başkenti
Yalvaç’ta sade kahveler kulpsuz fincanda gelirken, şekerli ya da orta kahvelere
‘zenne’ denir ve kulplu fincanda servis edilir. Boşnaklar da kahvenin hası
şekersiz olur deyimine uygun olarak hazırladıkları sade kahveleri kulpsuz
fincanlarda servis ediyorlar, dilenirse şeker sonradan ilave ediliyor. Belki de
onların kahvelerine Boşnak kahvesi demelerinin nedeni bu küçük farklılık.
PEKARA (fırın)lardan sabah akşam ‘burek’ yani börek alıp yiyebilirsiniz.
Bunun dışında pogoça(poğaça) bizdekine çok benzese de içindeki malzemeler
farklılık gösteriyor. Yogurt isterseniz de koyu kıvamlı bir ayran içeceksiniz.
Domuz eti şehirde neredeyse hiç bir üründe kullanılmıyor. Türkiye’de çok
görülmeyen fakat balkanlarda ve Avrupa'da çok popüler bir yemek kültürü: tek
dilimli al-ye pizzalar. Tüm balkanlarda fiyatlar 1 euro civarında. Bosna’da da
1,5 - 2 KM arası fiyatlar mekanın popülerliği ve pizzanın çeşidine göre
farklılık gösteriyor.
Rakija(rakiya) tüm balkan coğrafyasının milli içkisi. Ceviz, böğürtlen
hangi aroma ararsanız var rakijalarda. Türk rakısı ve Yunan uzosundan farkı
rakiya’nın üzümden, erikten ya da az olsa da daha farklı mevyelerden; rakı ve
uzonun ise anasondan yapılıyor olması.
Sarajevska buranın en popüler birası. Saraybosna sokaklarında dolaşırken,
Sarajevska fabrikasına ya da dağıtım tesisine rast geldik. Bunun dışında popüler
yabancı biralar da şehirde mevcut.
GECE HAYATI VE EĞLENCE:
Saraybosna çevre ülke başkent ya da şehirleriyle karşılaştırıldığında
eğlence konusunda biraz daha sakin kalıyor. Ülkede geceler, gece kulüpleri
yerine sokaklardaki kafe-barlarda yudumlanan içkilerle sürüyor. Buna rağmen
gece kulübü tarzı mekanlar da yok değil. Cinemas Club bunlardan biri. Bizim
gittiğimiz gece kapalıydı ama daha sonradan öğrendik ki her Pazartesi Latin
gecelerine ev sahipliği yapıyormuş.
PİRAMİTLER ŞEHRİ VİSOKO
Bosna piramitlerini, ilk kez uluslararası bir organizasyonda çalışırken
Hırvat katılımcıdan duymuştum. Balkanlarda bir geziye çıkacağımı söyleyince
kesinlikle piramitleri görmemi tavsiye
etti. Not alsam da ilk kez duyduğum bir şey için zaman ayırıp ayıramayacağımdan
emin değildim. Ta ki Musa Dede’nin Hürriyet’te yayımlanan ‘Bosna – piramit fenomeni’
adlı yazısını okuyana kadar; okuduktan sonraysa gizem oluştu içimde ve
keşfedilmeyi bekleyen bir merak. Musa
Dede’nin yazısını okumanızı kesinlikle öneriyorum, hele de piramitle ilgili ilk
kez bir şeyler duyuyorsanız. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23098277.asp
Bahsedilen piramit kompleksi aslında şehrin her tarafına yayılmış piramitlerden
oluşuyor. Bunlardan en büyüğü, üzeri yeşilliklerle kaplı Güneş Piramidi. 220
metreyi aşan uzunluğuyla dünyanın en uzun piramidi olarak kayıtlara işlenmiş.
Ay Piramidi, 147 metrelik boyuyla Giza Piramidinden de yüksek ve piramitler
kompleksinin ikinci en önemli piramidi. Yaz aylarında güneşin batışından önce
Güneş Piramidinin gölgesinin, Ay Piramidini kaplaması iki piramit arasındaki
astronomik ilişkiyle yorumlanıyor. Bu iki piramitten başka, Ejderha Piramidi,
Sevgi Piramidi ve Toprak Ana Tapınağı kompleksin diğer önemli yapılarından.
Ravne Tüneli olarak geçen tüneller dizisi, yine Profesör Doktor Sam
Osmanagiç tarafından keşfedilmiş. Yapı, karbon ölçümleri sonucu ortalama 12.000
yıl önceye tarihlenmiş. Daha önce belirli girişleri açık olan tünel, halk
tarafından yüz yıllarca doğal bir mağara sanılmış fakat tünel içinde başlayan
kazılarla tünelin dağın içindeki büyüklüğü ve yayılımıyla aslında insan yapımı olduğu tespit edilmiş.
Tüm bu yazılanlardan sonra piramitlerle
ilgili daha fazlasını duymak istiyorsanız ve Visoko’ya nasıl giderim diyorsanız
okumaya devam.
Kaldığımız hostelde 30 euroya piramitlere günübirlik tur düzenleniyordu.
Seyahatimin henüz ikinci ülkesinde olmam nedeniyle işimi daha ucuza halletmeye
çalıştım ve indikten sonra piramide giden yolu nasıl bulacağımı henüz
düşünmediğim bir trene bindim.
Saraybosna Visoko trenine 4,40 KM, aynı yol için dönüşte kullanacağım
otobüse ise 6,30 KM ücret ödedim. Eğer tren saati uyuyorsa daha rahat bir
yolculuk için tercih edilebilir. Fakat Balkanlardaki trenlerin en büyük
sıkıntısı iki noktaya bağlantıda çok seyrek seyretmeleri.
Trenden indikten sonra ‘centar’ diye merkezi sorduğunuzda aşağıya doğru
inen düz yolu göreceksiniz. Eski bir katedrali sol tarafta bırakıp
ilerlediğinizde sağınıza otobüs istasyonu çıkacak. Otobüs terminalini geçer
geçmez nehrin iki yanını birbirine bağlayan köprüden geçip bekleyin. Çünkü
şimdi karar verme sırası. Nehirle birlikte soldan devam eden yolu takip
ederseniz uzun bir yürüyüş ve tırmanma sonucu ‘Güneş Piramidi’ ne
varabilirsiniz. Düz devam eden yolu takip ederseniz ise piramitleri birbirine
bağlayan tünellere ulaşırsınız. Tüneller hala kazılmakta ve burası söylenene
göre şu an dünyanın en büyük ve açık arkeolojik alanı.
Güneş Piramidi’ne tırmanmanın havanın 40 dereceye yaklaştığı bir günde yılanlar
nedeniyle tehlikeli olabileceği aklınızda bulunsun. Belki de o gün yalnız ve
ilk defa geldiğim bir yerde olmamdan dolayı, yılan riskini göze alamadım ve tünele doğru yola koyuldum.
Tünel için, şehre arabasız geldiyseniz bir taksiye atlayın; çünkü yol
yürüyüş için çok uzun ve yorucu.
TÜNEL:
Ormanın içinde kazı çalışmaları var, sürekli içeriden el arabalarıyla
çıkarılan toprak boş bir alana dökülüyor. Çevrede ise yeni inşa edilmiş fakat
içi henüz boş turistlik ahşap dükkanlar ile tünel için giriş ücretinin ödendiği
ve aynı zamanda çeşitli yayınların satın alınabildiği bir kulübe.
Tünel içindeki büyük hollerden biri |
Tünel girişi 5KM, öğrenci indirimi uygulanmıyor ve içeriyi bir rehber
eşliğinde gezebiliyorsunuz; aksi takdirde kaybolmamak içten bile değil. Ben
biraz geç kalmışım, rehber konukları da almış ve ilerlemiş tünelin içinde. Beni
piramitler için gönüllü çalışan bir Boşnak, rehber Emir’e teslim etti. Emir
kısık ses tonuyla ve yer yer anlaşılmakta güçlük çeken akıcılıkta İngilizcesi
ile tüneli gezdiriyordu.
25 bin yıllık olduğu düşünülen Güneş Piramidinden başka Ay piramidi,
Ejderha Piramidi gibi farklı isimlerdeki piramitlerin bölgedeki varlığından
bahsetti. Labirentlerde hayvanların olmamasının nedenini iyi kurgulanmış bir
ses sistemine bağladı. Piramide gelen uydurma ve yeni yapıldı eleştirilerine
taşların dizilimlerini göstererek karşılık veriyordu. Farklı odalara girip
çıktıktan, kolidorlarda ilerledikten sonra eski zamanlarda meditasyon için
kullanıldığı tahmin edilen büyük taşların üzerindeki oymalardan, işaretlerden
bahsetti; gösterdiği işaretler ve yaptığı açıklamalar birbirini destekler
nitelikteydi. Sık sık bugüne dem vuruyor, insanların savaşmalarını anlamsız
bulduğunu belirtiyordu ve tabi ki o yapay mutluluk anlayışlarını. Meditasyon
taşları etrafında toplandığımızda ellerimiz açıp taşa yaklaşmamızı ve kendimizi
rahat bırakmamızı söyledi. Avuç içlerimde bir enerji hissetmiştim ve tünelden
ayrılırken huzur doluydum; bu huzur belki yolculuktan sonra girdiğim sessiz
ortamın verdiği bir sakinlikti belki de taşların sundukları o ruhsal dinginlik.
Her ne olursa olsun oradan sakinleşmiş bir şekilde ayrıldım.
Güneş Piramidi olarak adlandırılan en büyük piramit uzaktan ya da tepeden
bakıldığında bilinen piramitlerden farksız. Keskin yapısıyla civardaki
dağlardan ve yükseltilerden ayrılıyor. Tüneldeki tur bitip dışarı çıktığımızda
Şehrin içinden Güneş Piramidi |
Bugün hayatımızın büyük bir kısmı rekabetle geçiyor, doğduğumuz andan beri
rekabet ediyoruz, yaşımız kaç olursa olsun en iyisi olmaya çalışıyoruz. Hatta
bu rekabet ülkeler arası platforma taşındığında on yıllarca unutulmayacak
acılara gebe oluyor. Ve mutluluklarımız? Hepsi aslında o kadar boş şeyler ki;
daha pahalı bir araba ya da daha çok fonksiyonu olan bir saat gibi. Peki
gerçekten bu mudur hayat? Bunun için mi yaşıyoruz? Tarih okullarda hep lineer
bir form olarak artan grafikte anlatıldı bize; yani yaşadığımız her gün bir
öncekine göre ilerideydik. Oysa hala bir çok alanda Roma’nın gerisindeyiz. Ya
belki uygarlık azalarak artan ya da azalan bir grafik içindeyse? Musa Dede’nin
yazısındaki belirttiği gibi belki de birden çok uygarlık, birden çok Adem vardı
ve kim bilir tarih kaç kere sıfırlanmıştı.
Piramitlere giderseniz bir kaç soru da siz sorarsınız belki.
Küçük bir hatırlatma: İçerinin ısısı düşük, özellikle yaz mevsiminde bir tünel
gezisi planlıyorsanız yanınıza, içeride giymek için kalın bir şeyler alın.
BİR SUİKASTE KURBAN GİDEN KÖPRÜ VE ONUN ŞEHRİ: MOSTAR
Bosna’nın 5. Büyük kenti olan Mostar’ın şehir oluşu Osmanlı’ya ve 1452’ye
dayanıyor. Bugün, Neretva nehrinin iki yanını saran şehrin söyleyecek o kadar
çok sözü var ki, ama o susmayı tercih etmiş hep.
Şehir Mimar Sinan’ın öğrencisi olan Mimar Hayrettin tarafından Kanuni
Sultan Süleyman Han’ın hükümdarlığı sırasında 1566’da yaptırılan eski köprü
(Stari Most) ile tanınıyor. 9 Kasım 1993’te Hırvat-Bosna savaşı sırasında,
Hırvatlarca yerle bir edilen köprünün aslına uygun olarak yapılmış replikası 23
Temmuz 2004 yılında kullanıma açıldı. Köprü, açılışından bir yıl sonra 2005’te
UNESCO köprüyü Dünya Mirasları listesine katıldı.
Elviya Çelebi ise Mostar köprüsünü bir gökkuşağına benzetmiş ve şunları
söylemiş seyahatnamesinde: ‘’Mostar
köprüsü: Bu köprüyü de Süleyman Han’ın fermanı ile Koca Mimar Sinan
yaptırmıştır ki bir kayadan bir kayaya uzanır. Ortasından ırmak akar. İki
taraftaki kale arasında bu köprüden başka yol yoktur. Şunu bilesiniz ki bu
hakir Elviya, bu ana gelinceye kadar 16 padişahlık yer gezdi, böyle büyük bir
köprü görmedi. Bir kayadan bir kayaya gökkuşağı gibi atılmış uzunluğu tam 100
germe adımdır. 15 ayak enliği vardır. 4. Murat’ın ruznamçecisi İbrahim efendi
bu köprünün üstünde batıdaki varoşun suyunu köprü üstünden tunç künklerle çarşı
ve pazara getirmiş, hamam, cami ve medreselere dağıtmıştır. Süleyman Han’ın
yaptığına dair kudret kemeri (tarih) sene 974’tür.’’
Elviya Çelebi'yi kendine aşık eden Mostar Köprüsü |
1991’deki son resmi sayımlara göre şehirde etnik dağılım şöyle şekillenmiş:
Boşnak - 43,856 (35%)
Hırvat - 43,037 (34%)
Sırp- 23,909 (19%)
Yugoslav - 12,654 (10%)
Diğerleri - 2,925 (2%)
Toplam - 126,066 *
Bugün hala sorunlu bölge olarak geçen şehirde, bazı belediyelerin halklar
arası olası bir sorun tehdidi nedeniyle seçimlere katılmaması şehrin etnik
yapısı konusunda net bir bilgi edinmemizi engelliyor.
Bugün, Boşnak-Hırvat savaşı sırasında
köprünün karşı tarafındaki topraklarından zorla çıkarılan Boşnakların,
Hırvatlardan ayrılmışlığının simgesi Neretva Nehri ve Eski Köprü.
*STANOVNIŠTVO PREMA IZJAŠNJENJU O NACIONALNOJ PRIPADNOSTI PO OPŠTINAMA
POPIS 1991.Erişim tarihi 03.07.2013, http://www.fzs.ba/Dem/Popis/Nacionalnost%20opcine%20Popis%201991.pdf
MOSTAR’DA GEÇİRİLEN BİR KAÇ SAAT
Saraybosna’dan aldığımız bilet bizi Mostar’a götürecekti. Oradan Karadağ’ın
Herzeg Novi kentine geçip başka bir otobüsle dünyaca ünlü Kotor Körfezi’ne
varacaktık. Saraybosna’dan Kotor’a gitmemiz dar ve dağlık yollar nedeniyle
10 saati bulacaktı. Ama her bir karesi
panaromik yollar dışında görülecek, dinlenilecek ve nefis yemekler yenilecek
bir şehir yol üzerinde bizi bekliyordu: Mostar.
Yeni bir şehre vardığınızda yapılması gereken ilk şey, bir sonraki durak
için bileti almaktır.Biz de Mostar’a iner inmez Herzeg Novi için biletleri
aldık. Çantalarımızı istasyonda bırakarak şehirde turlamaya başladık, tabi
ki
kısıtlı zamanımızda ana hedef Eski Köprü’yü görmekti. Yürüdükçe savaşın
izlerinin bu şehirde de tam anlamıyla silinmediğini yıkık dökük, kurşun kaplı
duvarlardan anladık. Tek ya da iki katlı evlere yaklaştıkça köprüden çok da
uzak olmadığımızı fark ettik. Derken restoranlar daha sonra hediyelik dükkanlar
ve işte köprü. Köprünün etrafı çok kalabalıktı, turistlerden biri gidip öteki
geliyordu güzel bir kare için. Biz de geleneğe uyup bu kervana katıldık.
Köprüyü görünce Mostar’ın bir geleneği geldi aklıma: gençler evlenince mutlaka
köprünün üzerinden geçermiş. Çevrede çok Türk turist vardı belki bundandır ki
dükkanlardakiler de Türkçe selamlıyorlardı bizi: ‘Merhaba, buyrun’. Birine
girdim birkaç parça hediyelikten sonra yemek için bir yere oturduk. Bosna’daki
son cevapimiz için sabırsızlanıyorduk. Saraybosna’da tecrübe ettiğimiz şey
6-7KM ye tıka basa doyuyor olmamızdı. Aynı sahnenin tekrar gerçekleşmesini
umduk, yanılmışız. Mostar’ın çok daha turistlik olmasından 4 küçük köfte,
dilimlenmiş soğan pilav ve çok az bir gobit geldi önümüze; çaresiz yedik bize
sunulanı.
Eski şehirden bir kare |
Yemekten sonra otobüs istasyonuna doğru yürümeye başladık. Mostar’ın tadı
damağımızda kaldı ama iyi ki de gelmişiz dedik.
Eğer kısıtlı zamanınız varsa ve Bosna’dan sonraki durağınız Dubrovnik ya da
Karadağ ise siz de Mostar’a uğrayın ve burada bir kaç saat geçirin. Buradan
sahil en fazla 3 saat uzaklıkta.
BOSNA’DAN KISA NOTLAR
Aylık çıkan ve ücretsiz olarak bir çok noktadan temin edilebilen ‘SARAJEVO
NAVIGATOR’ adlı şehir rehberi İngilizce ve Boşnakça olarak iki dilde
yayımlanıyor. Rehberde o ayda gerçekleşecek olan etkinliklerden, ünlü isimlerle
sohbet ve Saraybosna tarihi ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz.
Saraybosna’da rastladığım yıkık ya
da ön yüzleri kurşun delikleriyle dolu binalar savaşın izlerinin tam olarak
silinemediğinin en büyük göstergesi. Ayrıca yolda yürürken kaldırımlara
dikkatlice bakın. Eğer kaldırımlarda kırmızı boya ile doldurulmuş delikler
varsa; o delikler atılan el bombalarının ve götürdüğü canların izleri.
Saraybosna 1984’te Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmış. Eğer kayak
yapmayı seviyorsanız bu şehre kış mevsiminde uğramayı ihmal etmeyin.
Balkanlar kitabını okuduğum sırada Balbay, Saraybosna’da aktif görev alan
kültür merkezlerini İran, Fransız ve İngiliz kültür merkezleri olarak
sıralıyordu. Üzülmüş Balbay haklı da bunda; fakat aradan geçen yıllardan sonra
ben Yunus Emre Kültür Merkezi ile karşılaştım bir Saraybosna sokağında.
Çalışmaları hakkında derin bir bilgim yok; yabancılar için Türkçe kursları
düzenlediklerini ve TOEFL ya da IELTS tarzında bir Türk dil yeterlilik sınavı
yaptıklarını biliyorum sadece. Dileyen araştırıp daha fazla bilgi edinebilir
ama benim için önemli olan nokta artık Türkiye’nin de Saraybosna’da bir Türk
kültür merkezinin olması.
Eğer tatilinize Bosna’dan sonra, eski Yugoslavya ülkelerinde devam
edecekseniz; zaten Bosna’da iki gün kalacağım, dilini öğrenmeye ne gerek var
demeyin. Dil nereye giderseniz aynı, sadece aksan farklılıkları var. Tabi
onlara göre işler farklı, Boşnak Boşnakça konuşur, Sırp Sırpça, Hırvat
Hırvatça. Çok irdelemeyin, tüm balkanlarda rastlayacağınız bir durum bu: kendi
ulusunu inşa etme; e durum böyle olunca dil de o ulusun dili oluyor
BİR SAVAŞ VE SÜREGELEN YIKIMLAR
Bir ülkede iki ayrı ülke ve bir de paylaşılamayan bir bölge; neresi diye
sorsanız Bosna uzak bir cevap değildir. Yine biraz tarih derlemesi ve sonra
bugüne geleceğiz.
YUGOSLAVYA’NIN DAĞILIŞININ
BOSNA’YA ETKİSİ
1990’larda değişen dünya düzeni ve izleyen süreçte Sovyetler Birliği’ni
dağılmasıyla birlikte Avrupa’daki komünist devletler birer birer kabuk
değiştiriyordu. Büyük ve güçlü Yugoslavya için de çanlar çalmaya başlamıştı
artık, ayrılıklar yakındı.
25 Haziran 1991’de Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlık ilanlarını
25 Eylül 1991’de Makedonya’nın
ayrılışı
izlemişti. Bosna’da kendine uygun bir çıkış yolu ararken 29 Şubat ve 1 Mart
1992 ‘de referanduma gitmiş ve nüfusun %64 ünün katıldığı halk oylamasından
%98lik bağımsızlığa evet sonucu çıkmıştı. Bunu 3 Mart 1992’deki bağımsızlık
ilanı izledi. Fakat yeni kurulacak ülkede azınlık konumuna düşmek istemeyen
Sırplar, Sırp Cumhuriyeti (Republica Srprska) adı altında yeni bir devlet kurup
anavatan Sırbistan ile birleşmenin yolunu aradılar. Dönemin Yugoslav devlet
başkanı Slobadan Miloseviç’in toprak kaybına uğrayan Yugoslavya için alternatif
çözümü ‘Büyük Sırbistan’ idi. Bu amaç uğruna yer yer açık yer yer gizli olarak
Yugoslav ordusu (JNA) tarafından desteklenen Republika Sprska ordusu, çok
direnişle karşılaşmadan Bosna’nın doğusunu ele geçirmişti. Direnişle
karşılaşılmamasındaki ana neden Boşnak halkın Sırplara karşı savaşacak güçte
mühimmatının olmayışıydı.
Yugoslavya'nın dağılışı kaynak: Wikipedia |
Sırpların ‘Büyük Sırbistan’ ideali o kadar uç noktalara ulaşmıştı ki
bebekler, yaşlı genç demeden kadınlar ordunun hedefi olmuştu. Bu olaylar
ülkenin bir çok yerinde yaşanırken, Srebrenica; soykırım ve kıyımlar denilince
akla gelen ilk yer olarak tarihe kazınmıştı. Kıyımın çok ileri noktaya
ulaşmasından sonra ya da söyle diyelim; olayların bu noktaya gelmesi
beklendikten sonra, Republika Srpska’ya topyekün bir Nato bombardımanı
başlatıldı.
Bosna Savaşı Aralık 1995’te
Amerika’da Hırvat, Boşnak ve Sırp liderlerin imzaladıklarları Dayton
Antlaşması’ yla son buldu. 3 Mart 1992’de Bosna’nın Yugoslavya Sosyalist
Cumhuriyeti anayasasında yazdığı gibi kendi kararını kendi
verme(self-determination) sonucu bağımsızlık ilanı ile başlayan süreç Aralık
1995’te sona erdi. Bu süreç içinde 110 binden fazla sivil ve askerin öldüğü ve
1.8 milyonun ise göçe zorlandığı tesbit edildi. ( Review of European Security
Issues, 2006 ). Daha eski tarihli bir kaynağa göre ise öldürülen asker ve
sivillerin sayısı 97,207 iken bunların 64,341’i Boşnak, 24,726’ sı Sırp, and
7,602’si Hırvat idi. (ICD)
İnsanların katledildiği bir bölgeye barış gücü müdahalesi için 3 yıl beklenilmesinin nedenini ben
anlamış
değilim. Ama Mustafa Balbay konuyla ilgili çok güzel bir tespit yapmış,
aynen aktarıyorum: ’’İç çatışmalarda Batı, önce tatmin edici miktarda kanın akmasını
bekledi. İç dengelerin tümüyle bozulup, dışarıdan gelecek yaptırıma hiçbir iç
tepkinin gösterilemeyeceği bir noktaya gelince müdahale edildi. Öyle ki, Batı
denetiminde yaptırılan seçimler bile ayrılık için kullanıldı. Her etnik grubun
ayrı partiye oy vermesi sağlandı ki, derinlik uçuruma dönüşşün, geçmişteki
ortak yaşamdan izler kalmasın!’’ ( Balbay, 249.sayfa)
1991'e kadar dünyanın en prestijli
pasaportlarından birine sahip olan ve farklılıklarından değil
birlikteliklerinden bahseden bir halk
nasıl oluyor da 1990'larda eski komşusuna arkadaşına silah tutabiliyor? Biraz
düşünmek lazım.
Bu arada çok kısa olarak Hırvatlardan bahsedeceğim:
Tarihe Karadordevo Antlaşması olarak geçen Federal Hırvat Cumhuriyeti
Başkanı Franjo Tudjman ve Yugoslav Devlet Başkanı Slabodan Miloseviç’in 25 Mart 1991’de
Voyvodina (Kuzey Sırbistan’da)
buluşması tarihe leke olarak yazılmıştır. Öyle
ki bu görüşmede iki lider Bosna’nın
Hırvatlar ve Sırplar arasında paylaşılmasını öngörmüştür. Burada dikkat çeken
unsur ülkede etnik olarak çoğunlukta olan Boşnakların varlığından söz
edilmemesidir. Fakat daha sonra Hırvatların bağımsızlık ilanı ve onu izleyen
Hırvat-Sırp savaşı , bu paylaşımı tarihe gömmüştür, Mostar Köprüsü’ nü de yanına alarak: 500
yıllık bir Osmanlı köprüsünün Hırvat bir topçu tarafından yerle bir edilmesi
paylaşılamayan bir avuç toprağın intikamıdır, kim bilir?
Bosna'daki iki oluşum Bosna Hersek (mavi), Republika Srpska (pembe) ve ayrıcalıklı bölge Brcko (yeşil) Kaynak: Wikipedia |
VE BUGÜN
Bosna; Bosna Hersek ve Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska) adı altında iki
oluşuma bölünmüş durumda. Ülkenin %51 ‘ini Bosna Hersek oluştururken, geri
kalan kısmı Sırp Cumhuriyeti toprağı. Bunlara ek olarak Bosna Hersek; 10
kantona (7'si Boşnak, 3'ü Hırvat ve Boşnak karışık)ayrılmış durumda. Ülkenin
aynı anda göreve seçilen Hırvat, Boşnak ve Sırp olmak üzere üç başkanı var.
Özetlemek gerekirse, barış antlaşmasının üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen hala
homojen bir ülkeden söz etmek zor.
KAYNAKÇA:
Review of European Security Issues.
( 2006, 3 Mart). America.gov Archive. Erişim tarihi: 2 Temmuz 2013,
http://www.america.gov/st/washfile-english/2006/March/20060302182114MVyelwarC0.6359674.html
Research and Documentation Centre. Erişim tarihi: 2 Temmuz 2013,
http://www.idc.org.ba/index.php?option=com_content&view=section&id=35&Itemid=126&lang=bs
Balbay, M. (2011) Balkanlar. Cumhuriyet Kitapları.
İŞİNİZE YARAYACAK BİR KAÇ KELİME:
DA: evet
NE: hayır
ZDRAVO: merhaba
HVALA: teşekkürler
MOLIM: lütfen
DOBRO: iyi
GDE JE... : .... nerede?
LEVO: sol
DESNO: sağ
PRAVO: dümdüz git
AERODORM: havaalanı
ZELEZNICA STANICA: tren istasyonu
AUTOBUSKA STANICA: otobüs istasyonu
DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN:
Bir sonraki durak: KARADAĞ
KOTOR: Bakir koy, masmavi denizi ve eski mahallesiyle UNESCO Dünya Mirasları listesinde.
BUDVA: Balkanların turizm merkezi, birçok yabancı turiste de ev sahipliği yapıyor.
Burak Yazar 05.07.13
KOTOR: Bakir koy, masmavi denizi ve eski mahallesiyle UNESCO Dünya Mirasları listesinde.
BUDVA: Balkanların turizm merkezi, birçok yabancı turiste de ev sahipliği yapıyor.
Burak Yazar 05.07.13
Slmlar, öncelikle blogun için tebrikler gerçekten saraybosna için çok faydalı olacak bilgiler vermişsiniz.
YanıtlaSilPiramitlere en yakın otel varmı önerebilceğiniz.
Merhabalar, oncelikle yorumun icin tesekkurler. Ben Visoko'ya gittigimde gunubirlik bir gezi yaptim. Saraybosna'dan otobus ya da trenle 1 saatten kisa surede ulasabilirsin sehre. Visoko kucuk bir sehir piramitler de dahil bir gun icinde gezilebilecdk bir yer. Ancak yine de orada kalmak istersen diye bir siteye baktim. Linki yolluyorum. Diger konaklama sitelerine de fiyatlari kiyaslamak acisindan bakabilirsin. Simdiden iyi geziler.
Silhttp://www.booking.com/searchresults.html?city=-100479&device_features=&rows=20&si=ai%2Cco%2Cci%2Cre%2Cdi&error_url=http%3A%2F%2Fwww.booking.com%2Fcity%2Fba%2Fvisoko.de.html%3Faid%3D356996%3Blabel%3Dgog235jc-city-de-ba-visoko-unspec-us_ca-mob-L%253Ade-O%253Aunk-B%253Aunk-N%253AXX-S%253Abo%3Bsid%3D27be4d8def349a4694f66aeaa177516d%3Bdcid%3D1%3Bflgrid%3D0%3Bflt%3D0%3Binac%3D0%26%3B&aid=356996&dcid=1&label=gog235jc-city-de-ba-visoko-unspec-us_ca-mob-L%3Ade-O%3Aunk-B%3Aunk-N%3AXX-S%3Abo&sid=27be4d8def349a4694f66aeaa177516d&checkin_monthday=28&checkin_year_month=2014-10&checkout_monthday=29&checkout_year_month=2014-10&ci_date=2014-10-28&co_date=2014-10-29&no_rooms=1&group_adults=2&group_children=0&search_form_id=20459ca32ba8002e