ARNAVUTLUK, kısa kısa
Arnavutluk Bayrağı Kaynak: Wikipedia |
2,8 milyon nüfusuyla ilginç bir ülke
Arnavutluk. Başkenti Tiran olan ülkenin ikinci büyük şehri İyonya kıyısındaki Durres, kuzeyin en büyük şehriyse Skodra diye
anılan eski Osmanlı sancağı İşkodra.
Ülkenin %70 ini Müslümanlar %30 unu
Hristiyanlar oluşturuyor; fakat ülkede Enver Hoca dönemi sonrası din, çok da
uygulanmayan ama geleneksel önemi olan bir simge haline dönüşmüş. Kuzeyde
Katolik, güneyde Ortodoks Hristiyanlar çoğunlukta, Müslümanlar ise ülke
geneline dağılmış.
Arnavutluk Haritası Kaynak: CIA World Factbook |
Ülkede resmi dil Arnavutça. Arnavutluk’un İtalya’ya coğrafi
yakınlığı Venedik döneminden beri ülkenin dilini etkilemiş.Buna, yaklaşık 500
yıllık Osmanlı egemenliğini de eklersek Arnavutça çok kültürlü bir dil olarak
karşımıza çıkıyor.
Biz ne
kadar Arnavutluk desek ve dünya onları Albania olarak tanısa da onlar,
kendilerine kartalların ülkesi anlamına gelen Shqipërisë ismini uygun
bulmuş. Geçit vermeyen dağlar ve topraklarının 3 te 1 inin ormanlarla kaplı
olması bu ismin anlamını doğrular nitelikte.
Ülke para birimi lek ve 1 euro
140 lek’ e eşit; ancak çoğu yer euro da kabul ediyor.
Kısaca
Arnavutluk tarihinden bahsedelim.
Antik Yunan ve Roma kaynaklarında İliryalılar
olarak geçen topluluğun Balkanlardaki yerleşik ilk medeniyet olduğu kabul
ediliyor. Bu medeniyet bugünkü Arnavutluk’a ek olarak Karadağ, Kosova, batı
Makedonya ve kuzeydoğu Yunanistan’ını da içine alan bir alanda hüküm sürmüş. Arnavutlar
ataları olarak İliryalıları kabul ediyorlar.
İlirya toprakları uzun süren bolluk ve barış
döneminin ardından 7.yüzyılda kuzeybatıdan gelen Slav akımlarıyla işgale
uğramış. 9.yüzyılda Bulgar Krallığı’nın güç kaybı Bizans’ın işine yaramış ancak
13. Yüzyıl Bizans gerilemesi Sırpların bu topraklara hükmetmesine neden olmuş.
İskender Bey Kaynak: Wikipedia |
Enver Hoca Kaynak: Wikipedia |
2009 NATO üyesi olan ülkenin şimdilerdeyse en
büyük hedefi Avrupa Birliği’ne üye olmak.
KARADAĞ’DAN ARNAVUTLUK’ A
Budva’da başlayan yolculuk Tiran’a kadar hayli
yorucu olacaktı. Budva’dan atladığımız otobüs bizi Karadağ’ın güneydeki son
kenti olan Ulcinj ‘e kadar götürecek oradan sınırı aşıp İşkodra'ya ve taşıt
değiştirip nihayet Tiran’a varacaktık.
Balkan yolları plan sevmez ve dakik
değildir. Ulcinj’e vardığımızda İşkodra’ya giden son otobüsü de kaçırdığımızı
öğrendik ama sakinliğimizi koruduk zira Balkanlar stresi kaldıracak yer değil. Çokça kullanılan bir yöntem olan taksiyle sınırı geçmek için 2 kişi daha
bulduk.Şimdi 4 kişi olmuştuk ve bindiğimiz taksi için
İşkodra’ya kadar kişi başı 10 Euro ödeyecektik. Yol arkadaşlarımız Hollandalı bir çocuk
ve Alman bir kızdı.
Pasaport kontrolü için yaklaşık on dakika
bekledikten sonra Arnavutluk’un tek şeritli yollarında yolculuğa devam ettik.
Manzaralar Anadolu’nun ücra köşesindeki bir kasabadakinden farksızdı: cami
minareleri, sıvası dökülen yapılar, yolda gezinen çocuklar. Arnavutlukla ilgili
ilk izlenimim fakirlikti fakat ülkeden ayrılırken
madalyonun öteki yüzünün aşırı zenginlik olduğunu fark ettim. Ve tabi ki bu
tabloyu anlamak çok da güç değildi: yeni kapitalleşen ülke beraberinde eşit
dağılmamış bir gelir tablosu ortaya çıkartmıştı.
İşkodra’ya vardığımızda taksicimiz Osman Ağa bizi Tiran'a götürecek kırmızı
bir furgonun yanına bıraktı. Furgonu şehirlerarası dolmuş olarak
düşünebilirsiniz, farklı renklerde epeyce eski bu dolmuşlar şehirlerarası
ulaşımda en sık kullanılan araçlar. 1970 lerden kalma kırmızı furgon şoförüne
bizi Tirana götürmesi için kişi başı 5 Euro ödedik. İşkodra’dan başlayan
yolculuk 2-3 saat arası sürdü; seyahat arkadaşlarımız ülkenin kuzeyindeki
havaalanında indikten sonra biz yolumuza devam ettik. Ta ki Tiran’da bir sokak
başında indirilene kadar, oysaki şoföre o kadar da Skenderbeg demiştik. E
furgon şoförü bu sağı solu belli olmaz. Daha sonra öğrendik ki ülkede
şehirlerarası bir otobüs istasyonu olmadığından yolcular herhangi bir sokak
başında indiriliyormuş. Şoföre Skenderbeg deyince ise bize eliyle dümdüz git yaptı
ama maalesef burada ‘prava’ yı duyamadık, Arnavutça eski Yugoslav ülkelerinin kullandığı dilden tamamen farklı bir dil. Dümdüz gitmeye başladık ve yaklaşık
10 dakika yürüdükten sonra bir bilene daha soralım deyip 2 askeri çevirdik
yoldan. İngilizce konuşan birine rast gelmek samanlıkta iğne bulmaya eş değer
olduğundan kalacağımız hostelin yerini de sorduk askerlere. Sağolsunlar, bizi İskender Bey heykeline
kadar götürdüler oradan sonrasını da tarif ettiler. Biz meydana doğru
ilerlerken dört bir köşede sallanan logolu bayrakları fark ettim ve bundan ötürü yakın
bir tarihte seçim olup olmadığını sordum askerlere. 2 gün sonra halkın sandığa
gideceğini öğrendim. Şu anki hükümetten ve biraz da eskilerden birkaç soru sordum
askerlere derken yolun sonuna geldik, bizimle konuşan askere teşekkür ettik ama
bizi bırakırken sorduğum sorular gerekçesiyle olacak ‘enjoy if you are here for a vacation’ yani;
eğer tatil için buradaysanız tadını çıkartın dedi. Milli müzede bir Türkle tanışana
kadar bu söz bana gayet normal gelmişti. Müzedeki Türk fotoğraf çekmeyi seven,
not alan sakallı bıyıklı iri cüsseli bir gezgindi ve tek başına yolculuk
yapıyordu. Seçimden önceki mitingler sırasında dışarıda gezinirken ilginç
bulduğu yapıları çektiğini ve bu sırada da küçük bir grubun ona bağırarak
yaklaştığını söyledi. Gezgin ben de selamın aleyküm dedim, Türk olduğumu
anladılar ve ortam yumuşadı ama öncesinde beni ajan zannettiler dedi. Bunun
üstüne askerin sözünde bir ima olduğunu sezdim. Enver Hoca döneminde yaklaşık
50 yıl kapalı kutu gibi yaşayan ülke halkı, sistemin devrilmesinden sonra geçen
21 yılda hala turist görmeye alışamamış anlaşılan.
Hostele doğru geçerken, fakirliği yine
belleğimize kazıdık. Uzun ve lüks Tirana International Hotel’in gölgesindeki araba
yıkayıcıları, dilenciler, çöp karıştıran Romanlar, Arnavutluk’un apaçık bir
resmiydi. Yürürken bir adam çantalarımızı görünce buralı olmadığımızı anlayıp
bize bağırdı ‘Hostel Oresti’. Kalacağımız yer Villa Oresti diye geçiyordu ama
hostelin sitesinde resepsiyonları olmadığı ve Freddy’s adlı bir hostelin
resepsiyonunu ortaklaşa kullandıkları yazıyordu. Adama nazikçe hayır deyip
Freddy’e doğru yürüdük ama İngilizcesi olmayan bu adam bizi ısrarla takip etti.
Freddy’s hostele varınca resepsiyonda derdimizi anlatmaya çalıştıksa da reserpsiyonistin İngilizce bilmemesi tam bir hayal kırıklığıydı.Daha sonra Hostel Oresti kartı taşıyan
adamın oğlu olduğunu anladığımız birini aradılar ve onunla konuşup babasının Villa
Oresti’ye kadar eşlik edeceği üzerine anlaştık.
İskender Bey Meydanı'na 5 dakika
yürüme mesafesinde yer alan içinde banyosu, televizyonu bulunan ve otel odalarını aratmayan iki kişilik odaya ödediğimiz 10 Eurodan sonra
eşyalarımızı bırakıp kendimizi şehre atıyoruz.
TİRAN’I KEŞFETMEK
Acayip bir ülkenin acayip başkenti burası. Acayip
bir başkent çünkü arada kalmışlık, çarpıklık, korku, güven, fakirlik, zenginlik
hepsi de bu şehrin simgeleri. Ve tabi ki demokrasiye olan o saf inanç…
MÜZELER VE GEZİLECEK YERLER:
Caminin içinden |
Saat
Kulesi: Ethem Bey caminin yanında uzanan yapı yine Osmanlı’nın
şehre armağanı. Kule; salı, perşembe, cuma günleri kapalı.
Milli
Tarih Müzesi: Tiran’da ziyaret ettiğimiz tek müze.
Gerçekten de görülmesi gereken bir yer. İskender Bey heykelinin kuzey tarafında
kalan müze, partizan direnişini anlatan dış duvar resmiyle hemen ilginizi
çekecektir. Arnavutlar adlı bu eser, devrimden sonra da korunmuş fakat resimdeki
komünist devletin bayrağındaki yıldızın silinmiş biçimiyle.
M.Ö. 2600ile başlayan Arnavut tarihi ayrıntılı
biçimde ve seçilen ilgi çekici objelerle 1944’e kadar anlatılıyor.
1944’te
Enver Hoca ile başlayan komünist dönem ise adeta yaşanmamış gibi, ona ait hiç
bir şey ne bir resim ne de bir yazı yer alıyor müzede. Mustafa Balbay ‘ın
1998’de yazmış olduğu Balkanlar adlı gezi ve inceleme kitabında da aynı
manzaradan bahsediliyor. Üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen aynı sözler
tekrarlanıyor: Enver Hoca dönemi hala düzenlenme aşamasında. Tarih, iyisiyle
kötüsüyle aktarılmalıdır; ne kadar zulüm de görülmüş olsa ne kadar acı da
yaşansa bir devir yokmuş gibi gösterilemez ya da silinemez. Arnavutluk bunu bir
gün öğrenecek ama o güne kadar iş işten geçmiş olabilir.
Arnavutluk bağımsız gününden Milli Tarih Müzesi |
Müzede itina ve ayrıntıyla hazırlanmış
Arnavutça açıklamaların yanında özet İngilizce betimlemelere de yer verilmiş.
İngilizce yazılar size Arnavutluk’un tarihiyle ilgili genel bir bilgi verse de
ayrıntılı bir açıklama için turla gezi şart. Ya da benim Alman turist kafilesinin
arkasına takıldığım gibi dilini anladığınız bir grubun rehberini dinleyin.
Alman grup benim onlarla beraber gezdiğimi görünce bana çok sıcak davrandı
nerede ve nasıl Almanca öğrendiğimi sordular. Eminim siz de benzer olaylarla
karşılaşırsınız.
Pazartesi hariç 10.00 – 17.00 arası açık olan
müzeye giriş ücreti 100 Lek.
Blokku: Enver Paşa döneminde halkın girişinin mümkün olmadığı, politbüro ve
üst düzey görevlilerin yaşam alanı olan meydanlar bugün gençlerin uğrak
noktası. Birçok kafe ve gece kulübü caddeye ve sokak aralarına yayılmış.
Murat Toptani Sokağı:
Yeni restore edilen ve sadece yayalara açık olan sokak birçok kafe ve restorana
ev sahipliği yapıyor. Blloku kadar canlı olmasa da 2 katlı bir kafede bir
fincan Türk kahvesi içmenin vereceği rahatlık farklı bir duygu.
Piramit |
Piramit,
komünizm döneminde dikilmiş en masraflı yapı olma özelliğini taşıyor.
Enver
Hoca’nın Evi: Blloku içerisinde yer alan bina,
sanılanın aksine 2 katlı ve çokça mütevazı. Komünist dönemde halkın giremediği
bir bölge olan Blloku’da konumlanmış bina, 1960 mimarisiyle tasarlanmış.
YEME İÇME:
500 yıllık Osmanlı hakimiyeti her alanda
olduğu gibi mutfağına da yansımış Arnavutluk’un. Ancak sadece biz etkilememişiz
onları, onlar da yemeklerimize adlarıyla iz bırakmışlar. Hepimizin bildiği
Arnavut ciğerinin yanı sıra Elbasan Tava ismini Arnavutluk’un Elbasan şehrinden
almış.
Arnavutluk böreği Balkanlarda yediğim en güzel
börekti. Üçgen biçimdeki börek çeşitleri şöyle: peynirli, etli, ıspanaklı,
soğanlı domatesli. Siz siz olun soğanlı domatesli böreği yemeden gelmeyin, tadı
hala damağımda. Börek için fırın söylenir mi derseniz ben söyleyeceğim çünkü
yeni çıkmış böreğin o lezzeti paha biçilemez. Tirana International Hotel
arkasındaki sokakta Freddy’s hostele giden yolda 100 metre sonra solda araç
yolunun hemen altında kalıyor bizim efsane fırın.
Boza, Arnavutların da ürettiği ve çokça da
sahiplendiği bir içecek öyle ki dünyadaki en iyi bozayı kendilerinin imal
ettiğini söylüyorlar, gülüp geçiyorum.
Beyaz peynir bu ülkede de sabah
kahvaltılarının vazgeçilmezi.
Arnavutluk’un milli içkisi rakı. Ama sakın ha
bizim rakıdan sanmayın zira balkanların rakiyası burada oluyor rakı. Rakija tüm
balkan coğrafyasının milli içkisi. Ceviz, böğürtlen hangi aroma ararsanız var
rakijalarda. Türk rakısı ve Yunan uzosundan farkı rakiya’nın üzümden, erikten
ya da az olsa da daha farklı mevyelerden; rakı ve uzonun ise anasondan yapılıyor
olması. Arnavutluk’lar ise özellikle böğürtlen ve erikli rakılarındaki o tattan,
iftiharla bahsediyorlar.
Siyah Korça birası serinlemek için lezzetli
bir alternatif. Sarı Korça’da barlarda ve marketlerde mevcut fakat ben
siyahının tadını aldıktan sonra sarıya gerek olmadığını düşündüm.
GECE HAYATI VE EĞLENCE:
Bu ülkeye gelmeden önce canlı bir gece hayatı
olduğunu duymuştuk ama yol yorgunluğu sebebiyle gece kulübünden ziyade mekana
oturup bir şeyler içmeyi tercih ettik. Bllokuda kısa bir yürüyüşten sonra bir
mekan kestirdik gözümüze fakat dam sorunuyla karşılaştık. Ben nerdeyim dedim ve
kendimi tutamayıp bu saçmalığa güldüm. Cadde üzerindeki bu mekandan sonra Buda
heykeliyle dikkatimizi çeken geniş bahçeli hoş bir mekana attık kendimizi,
ikişer bira içtikten sonra yol yorgunluğunun da vermiş olduğu dinlenme
arzusuyla kaldığımız otele doğru yola çıktık. Dönüş yolundaysa yaşadığımız dam
olayının da etkisiyle gece hayatı ne kadar da iyi olabilir diye konuştuk
aramızda hele ki Belgrad gecelerini gördükten sonra.
ARNAVUTLUK’TAN KISA NOTLAR
21
YILLIK BALAYI
Arnavutluk, Enver Hoca döneminde çok zor
günler yaşamış. Özgürlüğü kısıtlanan halk, rejim değişikliğinden sonra 21
yıldır bir balayı havasında. Bu balayı ne kadar sürer bilinmez ama
mutsuzluklar, acılar başlamış bile. Fakirlik ülkede diz boyu ve zenginlik de bir
o kadar odak noktası arada ise kocaman bir uçurum: bir yanda çöp karıştıranlar
öteki tarafta kaldırımı olmayan yollarda hız yapan Porsche’ler.
Arnavut halkı balayında dedik ya bir acayip
balayı bu. O kadar uzun sürmüş ki balayı 21 sene olmuş ama balayından sonraki
hayatı düşünen yok. Sokakları, taşrayı ya da yeni yapılan bir binanın üzerini
süsleyen ABD ve AB bayrakları, balayında edinilen yakın arkadaşlıkların bir
simgesi. Bunun yanında küçük kardeş Kosova, uzak akraba Bosna ve eşlerin
birinin sevip diğerinin öyle pek de hoşlanmadığı çok eski tanıdık Türkiye
bayrakları balayının öteki simgeleri.
YOKSA
SENİN BİR MERCEDES’İN YOK MU?
sudan ucuz mercedes |
ULAŞIM
AH ULAŞIM
furgondaki yolculuk |
TURİST
OFİSİ
Wikitravel’da başkent Tiran’daki Milli Müze’nin
arka tarafında yeni açıldığı belirtilen turist bilgi merkezini yaklaşık 20
dakika aradık ama ne çare bulamadık. Burayı İngilizce bilen bilmeyen yerlilere
sorduk ama kimse bir turist bilgi merkezinin olduğundan haberdar değil ya da
gerçekten öyle bir yer yok.
ARNAVUTLAR
VE TÜRKLER
Arnavutluk tarihindeki pek çok önemli ismin
Osmanlı ile derin bir diyalogu olmuş. Osmanlı enderunundan yetiştikten sonra
yine Osmanlı’ya karşı ayaklanan İskender Bey’in yanında Arnavutluk rönesansında
büyük rol oynayan Fraşereli kardeşler derin bilgi birikimlerine İstanbul’da
ulaşmışlar. Türkler için önemi büyük olan ve ilk Türkçe roman Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, ilk Türkçe ansiklopedi Kamus-ül Alam'ın ve modern anlamdaki ilk geniş
kapsamlı Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türkî'nin yazarı Şemseddin Sami, Semseddin Frashëri adıyla anıldığı Arnavutluk’ta milli
kahraman. Osmanlı’nın son döneminde gerçekleşen Anavutluk rönesansında Fraşereli
kardeşlerin katkıları yadsınamaz. Şemseddin Sami dışında ağabeyi Abdül Bey ilk
Arnavut alfabesini geliştirirken, kardeşi Naim ise Arnavut milli şiirinin kuruculuğu
unvanını almış. Fraşherilerin bir diğer önemli ismiyse Galatasaray’ın kurucusu
Şemseddin Sami oğlu Ali Sami Yen’dir.
Arnavutlar,
Osmanlı döneminde sevilen bir teba olup birçok Arnavut ülke yönetiminde üst
düzey makamlarda bulunmuş. Hatta öyle ki Osmanlı’nın 215 sadrazamından 32’si
Arnavut kökenlilerden seçilmiş. Bu sayı ise Arnavutları, teba arasında en fazla
sadrazamlıkla ödüllendirilen etnik grup haline getirmiş. Köprülü ailesi ve
Damat Ferit Paşa en tanınan Arnavut asıllı Osmanlı sadrazamlarından.
İŞİNİZE YARAYACAK BİRKAÇ KELİME:
PO: evet
JO: hayır
TUNG : merhaba
FALEMINDERIT: teşekkürler
JU LUTEM : lütfen
ME FALNI : üzgünüm
SHENDET: güle güle
HAJDUT: hırsız
Daha fazla kelime için: http://wikitravel.org/en/Albanian_phrasebook
DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN:
Bir
sonraki durak: MAKEDONYA
OHRİD: Balkanların cennet gölü
MANASTIR: Atatürk’ün izinde Osmanlı’dan
kalanlar ve bugün
RESNE: Bir İttihatçı'yı anlamak: Ahmet Niyazi
Bey
ÜSKÜP: Diren Osmanlı
Burak Yazar
20.07.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder