9 Nisan 2014 Çarşamba

Basel: Bir Kültür Şehri



KISA KISA BASEL


İsviçre’yi oluşturan 26 kantonların 37 km² lik yüz ölçümüyle en küçüğü Basel. Basel’in resmi kanton adı Basel-Stadt. 26 kantondan bir diğeriyse Basel-Landschaft. Basel şehrinin kırsal alanlarına göre ekonomik olarak daha çok geliştiği bahanesiyle Basel, 1833’te iki kantona ayrılmış.1969’da iki kantonun birleşimiyle ilgili referandum Basel-Landschaft’ın red oyuyla son bulmuş.


İsviçre’de dört resmi dilden biri olan Almanca şehirde en çok konuşulan dil, onu İtalyanca izliyor.

170binin üzerindeki nüfusuyla şehir Zürih ve Cenevre’den sonra İsviçre’nin en kalabalık üçüncü şehri. 2008 nufus sayımlarına göre halkın %32.3’ü yabancı bir ülke vatandaşlığı taşımakta. Bu orana ek olarak ülkeler arasındaki yakın mesafeyi ekonomik kazanca dönüştürmek isteyen birçok kişi Fransa ve Almanya’da yaşayıp Basel’e çalışmak için günübirlik gidip gelmekte.

Denizi olmayan İsviçre’nin tek limanı da bu şehirde. Ren nehrini kullanarak Rotterdam’a kadar uzanan bir hatla ülke okyanusa bağlanıyor.

Basel Karnavalı (Basier Fasnacht) her yıl şubat-mart arası düzenlenen ülkenin en büyük karnavalı.

Basel de diğer İsviçre kantonları gibi doğrudan demokrasiyle yönetiliyor. Yanlış duymadınız eski Yunandaki gibi olan demokrasiden. Şöyle ki: meclis tarafından onaylanmış bir yasanın geçerliliğini sorgulamak isteyen bir grup eğer yasanın çıkmasından sonraki 100 gün içinde yasaya karşı 50.000 imza toplayabilirlerse federal bir referandum isteğinde bulunabiliyor. Bu durumda yasanın kabulü ya da reddi için ulusal düzeyde ve basit çoğunluk ile karar verilen bir oylama yapılıyor. Federal bir yasaya karşı sekiz kanton birleşerek de referandum isteğinde bulunabiliyor.

İsviçre belki de küçük bir ülke olmasından dolayı futbolda uluslararası camiada çok söz sahibi değil ancak FC Basel bir istisna.istisna. Basel’in ve ülkenin gururu kulüp geçtiğimiz yıllarda şampiyonlar liginde oynadı ve başarılı sonuçlar aldı.


26 Kantonu Gösteren İsviçre Haritası



GÜZERGAH BASEL


Hangi ülkeye ait olduğunu bilmeseniz haritaya baktığınızda Fransa, yok Almanya hmm belki de İsviçre diyebileceğiniz bir konumda bulunuyor bu şehir.  Belki de bu yüzden havaalanı  EuroAirport Basel Mulhouse Freiburg olarak anılıyor. Yine aynı sebepten şehirde Alman, Fransız ve İsviçre için üç ayrı tren garı bulunuyor.  Evet işte böyle bir şehirden bahsediyoruz; kültürlerin kesiştiği ve sınırların olmadığı bir şehir.


Peki hangi rüzgar attı beni Basel’e? Freiburg’ta Erasmus’a başlamadan taa Türkiye’den kafama koymuştum İsviçre’yi gezmeyi hatta bunun için bir gezi rehberi bile almıştım. Freiburg’a vardığımda kurs süresince

İsviçre Arması
kullanmak için aylık RegioKarte yani bölge biletlerinden aldım.Bu biletlerin güzelliği saat 14.00 ve haftasonları büyük bir alanı kapsayan gezilerin ücretsiz olmasıydı. İçinde sınırın öte yanındaki Basel de vardı. Bir Cumartesi günü atladık trene 50 dakikalık yolculuğun ardından Basel tren garında bulduk kendimizi. Basel’di ama hangi Basel’di bu? Evet biz Alman trenlerinin son gittiği nokta olan Basel Badischer Bahnhof’taydık. Oysa şehir merkezine Fransız ve İsviçre trenlerinin ortaklaşa kullandığı Bahnhof SBB daha yakındı. Ama biz de çok uzak olamazdık merkeze sonuçta burada Basel tren garıydı orası da. Şehir merkezine nasıl gidebileceğimizi sorduk. Tam bilet alacaktık ki ekrandaki sayıları görünce farkettik, İsviçre’deyiz. Sonra yolculuğumuzun sonuna aralıklarla
Basel Kanton Arması
göreceğimiz ve her görüşümüzde yine mi diyeceğimiz yaşlı Alman çifte şehir merkezine kaç dakikada yürüyebileceğimizi sorduk. 20 dakika fena bir süre değildi. Hem de yol üzerinde Basel’i keşfetme fırsatımız olurdu. Badischer Bahnhof’tan şehrin merkezine doğru gittikçe yaşam standardının arttığına şahit olduk. Özellikle de şehrin iki yanını birbirinden ayıran Mittlere Rheinbrücke’den Grossbasel’e geçince. Eski Basel Grossbasel ve onun çok da iyi anlaşamadığı küçük kardeşi Kleinbasel’den oluşuyormuş. Bu iki kardeşi de 1225’ten beri Mittlere Rheinbrücke adlı köprü birbirine bağlıyormuş.Kleinbasel ( Küçük Basel ) abisinin yanında turistlerin ilgisini pek çekmiyor. Belki iki yakayı yıllardır birbirine bağlayan sandal turu dışında. Bu turun yerel dildeki adı ‘’Fahrimaa’’.  

Biz gelin büyük abiyi, Grossbasel’i keşfe çıkalım. Şehrin müzeleri, belediye binası, katedrali ve önemli meydanları bu tarafta. Basel şehri yürüyerek turlamaya kalktığınızda 1 saat tamamen içinde bitecek bir şehir. Benim 1 saatim yok ya da 1 saat de neymiş canım diyenlere Basel Turist Ofisi 30 dakikadan 1 buçuk saate kadar süren farklı renklere boyanmış 5 ayrı yürüyüş yolu hazırlamış ve bu yollara ünlü Basellilerin isimlerini vermiş. Örnek olarak bunlardan en kısası kırmızı renkli Erasmus yolu ve yol 30 dakikada size şehri anlatıyor.

http://www.basel.com/sites/default/files/PDF/Basel%20Erleben.pdf



Ama şehir şimdi başlıyor. Yürüyüş bu şehir için kolaya kaçma; asıl hazineyse duvarların arasında saklı. Şehir
Modern Sanatlar Müzesinden

kültüre doyacağınız 40 müzesiyle sizi kucaklıyor. Hala doymadıysanız o zaman sıra müthiş servisler yapan restoranlara davet ediyor. Tabi bunlar şehrin size sundukları. Öğrenci bütçesiyle bunları yapmaksa malesef hayal. Çıkışında bir Michelin yıldızlı restorana gidemesek de biz zaten Kunstmuseum Basel yani Modern Sanatlar Müzesinde yıllardır varolan sanat açlığımızı doyurduk. Michelin yıldızını da her zamanki gibi çok para kazanıp buralara bir daha geldiğimizde safhasına bıraktık.

Oturan Palyaço: Pablo Picasso
Gerçekten dolu dolu bir müze. Eski ikonalardan Albert Dürer’e, Picasso’dan Dali’ye her çeşit resim var bu müzede. Bu müze tarihe Avrupa’da halkın ziyaretine ilk açılan müze olarak da geçmiş. Biz burada 3 buçuk saat harcadık. Müzeye kadar gitmiş ve o tabloları görmüşseniz içlerinden birkaçına hayran olmamanız gibi bir imkan yok. Ama müze yönetimi bunu da düşünmüş ve bir müze için hayli büyük olan müze dükkanında tabloların kartpostal üzerine basılmış hallerini tanesi 1 franka satmaya başlamış. Ben de Picasso’nun Oturan Palyaço’su (Arlequin assis) aldım ve şimdi odamın bir köşesinden beni izliyor.



Mittlere Brücke’den Grossbasel’e girdiğinizde yolu takıp ederseniz bir pazar alanı (Marktplazt) sizi karşılayacak. Bu alan aynı zamanda o kırmızı renkli efsane belediye binasının da (Rathaus)  bulunduğu yer. Pazar meydanından devam edince trafiğe kapalı bir caddeyle karşılaşacaksınız. Burası Freie Strasse ve
Belediye Binasından Bir Görüntü

Basel’in alışveriş merkezi. Birçok kafe ve restoran da alışverişten yorulmuşlara derman oluyor. Bu caddeyi Modern Sanatlar Müzesi’ne gitmek için de kullanabilirsiniz. Ancak  katedrali ve katedral meydanını (Münster / Münsterplatz) görmek için caddede biraz ilerledikten sonra sola doğru çıkan küçük yokuş sokağa sapmak gerek. Yokuş dediysek merak etmeyin biz 7 tepeli İstanbul görmüş milletiz. Ve karşınızda katedral. Güzel görkemli bir yapı ama hiçbir katedral Köln ve Strassbourg katedralleri gibi olamaz. Ama gelmişken bir görün. İçerde Erasmus’la ilgili bir anıt da var. Hele Erasmus’la Avrupa'ya okumaya geldiyseniz amcamızın ruhuna bir fatiha okuyun. Katedralin arkasında turistlerin dinlendiği ve küçük Basel'i fotoğrafladığı Ren Nehri’ne nazır bir manzara var.


Şehrin bir diğer güzel köşesiyse Büyük Basel girişindeki Pazar meydanından sağa doğru döndüğünüzde üniversite meydanıyla aranızda kalan alan. Bu alan da restoranlar, kafeler ve alışveriş için ideal. Üniversite demişken Basel Üniversitesi İşviçre’nin en eski üniversitesi ve Erasmus’tan Nietzsche’ye önemli isimlere kapısını açmış.  


Belediye Binasından Sahneler

DİĞER MÜZELER


Bizim bir tek günümüz olduğu ve onun da 3 buçuk saatini Modern Sanatlar Müzesinde geçirdiğimiz için şehirdeki diğer 39 müzeyi görme şansımız olmadı. Eğer sizin olursa şehrin diğer en sevilen müzeleri:

Basel Kültürler Müzesi - Museum der Kulturen

Karikatür ve Çizgifilm Müzesi - Caricature & Cartoon Museum Basel

Oyuncak Müzesi - Spielzeug Welten Museum Basel

Antika Müzesi ve Ludwig Koleksiyonu - Antikenmuseum Basel und Sammlung Ludwig