20 Temmuz 2013 Cumartesi

Kartalların Ülkesi: Arnavutluk




ARNAVUTLUK, kısa kısa

Arnavutluk Bayrağı
Kaynak: Wikipedia
2,8 milyon nüfusuyla ilginç bir ülke Arnavutluk. Başkenti Tiran olan ülkenin ikinci büyük şehri  İyonya kıyısındaki  Durres, kuzeyin en büyük şehriyse Skodra diye anılan eski Osmanlı sancağı İşkodra.

Ülkenin %70 ini Müslümanlar %30 unu Hristiyanlar oluşturuyor; fakat ülkede Enver Hoca dönemi sonrası din, çok da uygulanmayan ama geleneksel önemi olan bir simge haline dönüşmüş. Kuzeyde Katolik, güneyde Ortodoks Hristiyanlar çoğunlukta, Müslümanlar ise ülke geneline dağılmış.

Arnavutluk Haritası
Kaynak: CIA World Factbook
Ülkede resmi dil Arnavutça. Arnavutluk’un İtalya’ya coğrafi yakınlığı Venedik döneminden beri ülkenin dilini etkilemiş.Buna, yaklaşık 500 yıllık Osmanlı egemenliğini de eklersek Arnavutça çok kültürlü bir dil olarak karşımıza çıkıyor.

Biz ne kadar Arnavutluk desek ve dünya onları Albania olarak tanısa da onlar, kendilerine kartalların ülkesi anlamına gelen Shqipërisë ismini uygun bulmuş. Geçit vermeyen dağlar ve topraklarının 3 te 1 inin ormanlarla kaplı olması bu ismin anlamını doğrular nitelikte.

Ülke para birimi lek ve 1 euro 140 lek’ e eşit; ancak çoğu yer euro da kabul ediyor.

Kısaca Arnavutluk tarihinden bahsedelim.

Antik Yunan ve Roma kaynaklarında İliryalılar olarak geçen topluluğun Balkanlardaki yerleşik ilk medeniyet olduğu kabul ediliyor. Bu medeniyet bugünkü Arnavutluk’a ek olarak Karadağ, Kosova, batı Makedonya ve kuzeydoğu Yunanistan’ını da içine alan bir alanda hüküm sürmüş. Arnavutlar ataları olarak İliryalıları kabul ediyorlar.

İlirya toprakları uzun süren bolluk ve barış döneminin ardından 7.yüzyılda kuzeybatıdan gelen Slav akımlarıyla işgale uğramış. 9.yüzyılda Bulgar Krallığı’nın güç kaybı Bizans’ın işine yaramış ancak 13. Yüzyıl Bizans gerilemesi Sırpların bu topraklara hükmetmesine neden olmuş.

İskender Bey
Kaynak: Wikipedia
Osmanlı’nın tarih sahnesine çıkışı ve 100 yıl içinde büyüyüp batıya doğru fetihlere başlamasının sonucu olarak Arnavutlukla ilk temas 1400lerin başında ülkenin güney sınırında yaşandı. 1431’e kadar ise Arnavutluk’un büyük bölümünün fethi tamamlandı ve tımar sistemi bu topraklarda uygulanmaya başlandı. Babası eski bir Arnavut Beyi olan Gjergj Kastrioti Skënderbeu (İskender Bey) 2. Murat döneminde enderuna getirilerek devşirildi. Gücü ve zekası sayesinde subaşı olarak başladığı görevine kazandığı başarıların sonucu olarak birkaç yıl içinde Debre Sancak valiliğine terfisiyle İskender, Arnavutluk’un önemli figürlerinden oldu. Osmanlı terbiyesiyle yetiştirilen ve Müslümanlaşan İskender Bey 1444’te Osmanlıya karşı ayaklandı ve Müslümanlığı bıraktığını açıkladı. Daha sonra coğrafi keşifler sırasında köleler için aldığı kararlarla eleştirilen Papa 2. Pius’un hizmetine girdi, Venedik ordusuyla beraber Osmanlıya karşı savaştı. Askeri dehası yüksek olan İskender, Fatih devrinde de Osmanlı’yı uğraştırınca daha önemi fetihlerin baltalanmasını engellemek için İskender ile bir süreliğine saldırmazlık anlaşması imzalanmıştı. 1468’te ölümünden sonra Osmanlı’ya karşı direniş kız kardeşinin öncülüğünde devam etmişse de bu çok uzun sürmemiş ve Osmanlı’nın kısa bir süre içinde bölgede tam hakimiyet kurmasıyla direniş sonuçlanmıştı.

Arnavutların büyük çoğunluğu 17.yüzyıla kadar Müslümanlığı kabul etti. Bölgedeki Osmanlı yönetimi 1912-13 Balkan Savaşı’na kadar sürdü. Büyük bir trajedi olan Balkan savaşı sonunda Arnavutluk bağımsızlığını 28 Kasım 1912’de ilan etti. Osmanlı’nın bu  bağımsızlık ilanını tanıması 2. Balkan Savaşı sonunda 1913’te imzalanan  Londra Antlaşması ile oldu. Bağımsızlık ilan eden Arnavutluk bu tarihten itibaren aşiretler arası
Enver Hoca
Kaynak: Wikipedia
savaşlar yaşadı. 1925’e kadar monarşiyle idare edilen ülke 1928’e kadar kısa süreli bir cumhuriyetin ardından 1939’daki İtalyan işgaline kadar tekrar monarşiyle yönetildi. İtalyan işgali ardından Nazizme karşı yaygınlaşan Partizan hareket 1944’te bağımsızlığını ilan etti. Bu tarihten 1985’teki ölümüne kadar yönetimde kalacak Enver Hoca, ülkeyi tam 41 yıl boyunca demir perde ile yönetti. Kurulan komünist devlet,dünyada halkından vergi almayan tek devlet olarak tarihe geçse de kişisel özgürlükler, dolaşım hakkı ve özgür düşünce bu devirde yasaklandı ya da kontrol altına alındı. 1945’te tarım reformuyla dini çevreye ait araziler zorla alındı ve köylü arasında dağıtıldı, reforma karşı çıkan Hristiyan ve Müslüman din adamlarının akıbeti işkence, hapis, sürgün ve ölüm oldu. 1967’de ateizmi ülkesinin sembolü haline getiren Enver Hoca ülkesini dünyanın ilk ateist devleti olarak ilan etti. Enver Hoca'nın 1985 yılında ölümünden sonra ülke 6 yıl daha eski rejimle yönetildi. 1991’de yapılan ilk demokratik seçimlerden sonra iktidar, yine sosyalistlerde kaldıysa da bir yıl sonra Demokrat Parti başa geçti ve ülke bir değişim sürecinin içine vakumlandı.

2009 NATO üyesi olan ülkenin şimdilerdeyse en büyük hedefi Avrupa Birliği’ne üye olmak.


KARADAĞ’DAN ARNAVUTLUK’ A

Budva’da başlayan yolculuk Tiran’a kadar hayli yorucu olacaktı. Budva’dan atladığımız otobüs bizi Karadağ’ın güneydeki son kenti olan Ulcinj ‘e kadar götürecek oradan sınırı aşıp İşkodra'ya ve taşıt değiştirip nihayet Tiran’a varacaktık.

Balkan yolları plan sevmez ve dakik değildir. Ulcinj’e vardığımızda İşkodra’ya giden son otobüsü de kaçırdığımızı öğrendik ama sakinliğimizi koruduk zira Balkanlar stresi kaldıracak yer değil. Çokça kullanılan bir yöntem olan taksiyle sınırı geçmek için 2 kişi daha bulduk.Şimdi 4 kişi olmuştuk ve bindiğimiz taksi için İşkodra’ya kadar kişi başı 10 Euro ödeyecektik. Yol arkadaşlarımız Hollandalı bir çocuk ve Alman bir kızdı. 

Pasaport kontrolü için yaklaşık on dakika bekledikten sonra Arnavutluk’un tek şeritli yollarında yolculuğa devam ettik. Manzaralar Anadolu’nun ücra köşesindeki bir kasabadakinden farksızdı: cami minareleri, sıvası dökülen yapılar, yolda gezinen çocuklar. Arnavutlukla ilgili ilk izlenimim fakirlikti fakat ülkeden ayrılırken madalyonun öteki yüzünün aşırı zenginlik olduğunu fark ettim. Ve tabi ki bu tabloyu anlamak çok da güç değildi: yeni kapitalleşen ülke beraberinde eşit dağılmamış bir gelir tablosu ortaya çıkartmıştı.

İşkodra’ya vardığımızda taksicimiz Osman Ağa bizi Tiran'a götürecek kırmızı bir furgonun yanına bıraktı. Furgonu şehirlerarası dolmuş olarak düşünebilirsiniz, farklı renklerde epeyce eski bu dolmuşlar şehirlerarası ulaşımda en sık kullanılan araçlar. 1970 lerden kalma kırmızı furgon şoförüne bizi Tirana götürmesi için kişi başı 5 Euro ödedik. İşkodra’dan başlayan yolculuk 2-3 saat arası sürdü; seyahat arkadaşlarımız ülkenin kuzeyindeki havaalanında indikten sonra biz yolumuza devam ettik. Ta ki Tiran’da bir sokak başında indirilene kadar, oysaki şoföre o kadar da Skenderbeg demiştik. E furgon şoförü bu sağı solu belli olmaz. Daha sonra öğrendik ki ülkede şehirlerarası bir otobüs istasyonu olmadığından yolcular herhangi bir sokak başında indiriliyormuş. Şoföre Skenderbeg deyince ise bize eliyle dümdüz git yaptı ama maalesef burada ‘prava’ yı duyamadık, Arnavutça eski Yugoslav ülkelerinin kullandığı dilden tamamen farklı bir dil. Dümdüz gitmeye başladık ve yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra bir bilene daha soralım deyip 2 askeri çevirdik yoldan. İngilizce konuşan birine rast gelmek samanlıkta iğne bulmaya eş değer olduğundan kalacağımız hostelin yerini de sorduk askerlere. Sağolsunlar, bizi İskender Bey heykeline kadar götürdüler oradan sonrasını da tarif ettiler. Biz meydana doğru ilerlerken dört bir köşede sallanan logolu bayrakları fark ettim ve bundan ötürü yakın bir tarihte seçim olup olmadığını sordum askerlere. 2 gün sonra halkın sandığa gideceğini öğrendim. Şu anki hükümetten ve biraz da eskilerden birkaç soru sordum askerlere derken yolun sonuna geldik, bizimle konuşan askere teşekkür ettik ama bizi bırakırken sorduğum sorular gerekçesiyle olacak  ‘enjoy if you are here for a vacation’ yani; eğer tatil için buradaysanız tadını çıkartın dedi. Milli müzede bir Türkle tanışana kadar bu söz bana gayet normal gelmişti. Müzedeki Türk fotoğraf çekmeyi seven, not alan sakallı bıyıklı iri cüsseli bir gezgindi ve tek başına yolculuk yapıyordu. Seçimden önceki mitingler sırasında dışarıda gezinirken ilginç bulduğu yapıları çektiğini ve bu sırada da küçük bir grubun ona bağırarak yaklaştığını söyledi. Gezgin ben de selamın aleyküm dedim, Türk olduğumu anladılar ve ortam yumuşadı ama öncesinde beni ajan zannettiler dedi. Bunun üstüne askerin sözünde bir ima olduğunu sezdim. Enver Hoca döneminde yaklaşık 50 yıl kapalı kutu gibi yaşayan ülke halkı, sistemin devrilmesinden sonra geçen 21 yılda hala turist görmeye alışamamış anlaşılan.



Tipik bir Arnavutluk manzarası

Hostele doğru geçerken, fakirliği yine belleğimize kazıdık. Uzun ve lüks Tirana International Hotel’in gölgesindeki araba yıkayıcıları, dilenciler, çöp karıştıran Romanlar, Arnavutluk’un apaçık bir resmiydi. Yürürken bir adam çantalarımızı görünce buralı olmadığımızı anlayıp bize bağırdı ‘Hostel Oresti’. Kalacağımız yer Villa Oresti diye geçiyordu ama hostelin sitesinde resepsiyonları olmadığı ve Freddy’s adlı bir hostelin resepsiyonunu ortaklaşa kullandıkları yazıyordu. Adama nazikçe hayır deyip Freddy’e doğru yürüdük ama İngilizcesi olmayan bu adam bizi ısrarla takip etti. Freddy’s hostele varınca resepsiyonda derdimizi anlatmaya çalıştıksa da reserpsiyonistin İngilizce bilmemesi tam bir hayal kırıklığıydı.Daha sonra Hostel Oresti kartı taşıyan adamın oğlu olduğunu anladığımız birini aradılar ve onunla konuşup babasının Villa Oresti’ye kadar eşlik edeceği üzerine anlaştık.

İskender Bey Meydanı'na 5 dakika yürüme mesafesinde yer alan içinde banyosu, televizyonu bulunan ve otel odalarını aratmayan iki kişilik odaya ödediğimiz 10 Eurodan sonra eşyalarımızı bırakıp kendimizi şehre atıyoruz.



TİRAN’I KEŞFETMEK

Acayip bir ülkenin acayip başkenti burası. Acayip bir başkent çünkü arada kalmışlık, çarpıklık, korku, güven, fakirlik, zenginlik hepsi de bu şehrin simgeleri. Ve tabi ki demokrasiye olan o saf inanç…


MÜZELER VE GEZİLECEK YERLER:

Caminin içinden
Ethem Bey Camii: 1614’te Osmanlı valisi olarak atanan Süleyman Paşa (Sulejman Bargjini) Tiran şehrini kurduktan sonra soyundan gelen kişiler şehrin Müslümanlaşması için çalışmalara devam ederler. Tiran’daki bu şirin camiyi ise Süleyman Paşa’nın alt kuşak torunlarından Hacı Ethem Bey 1823’te bitirir. Enver Hoca döneminde kapalı olan cami, 1991’de halkın ayaklanması ve camiye girmesiyle açılır ve o gün, Arnavutluk tarihinde dine olan baskının yıkılmaya başladığı gün olarak değerlendirilir.

Saat kulesi ve Ethem Bey cami
Kaynak: Wikipedia

Saat Kulesi: Ethem Bey caminin yanında uzanan yapı yine Osmanlı’nın şehre armağanı. Kule; salı, perşembe, cuma günleri kapalı.

Milli Tarih Müzesi: Tiran’da ziyaret ettiğimiz tek müze. Gerçekten de görülmesi gereken bir yer. İskender Bey heykelinin kuzey tarafında kalan müze, partizan direnişini anlatan dış duvar resmiyle hemen ilginizi çekecektir. Arnavutlar adlı bu eser, devrimden sonra da korunmuş fakat resimdeki komünist devletin bayrağındaki yıldızın silinmiş biçimiyle.

M.Ö. 2600ile başlayan Arnavut tarihi ayrıntılı biçimde ve seçilen ilgi çekici objelerle 1944’e kadar anlatılıyor.
Arnavutluk bağımsız gününden
Milli Tarih Müzesi
1944’te Enver Hoca ile başlayan komünist dönem ise adeta yaşanmamış gibi, ona ait hiç bir şey ne bir resim ne de bir yazı yer alıyor müzede. Mustafa Balbay ‘ın 1998’de yazmış olduğu Balkanlar adlı gezi ve inceleme kitabında da aynı manzaradan bahsediliyor. Üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen aynı sözler tekrarlanıyor: Enver Hoca dönemi hala düzenlenme aşamasında. Tarih, iyisiyle kötüsüyle aktarılmalıdır; ne kadar zulüm de görülmüş olsa ne kadar acı da yaşansa bir devir yokmuş gibi gösterilemez ya da silinemez. Arnavutluk bunu bir gün öğrenecek ama o güne kadar iş işten geçmiş olabilir.

Müzede itina ve ayrıntıyla hazırlanmış Arnavutça açıklamaların yanında özet İngilizce betimlemelere de yer verilmiş. İngilizce yazılar size Arnavutluk’un tarihiyle ilgili genel bir bilgi verse de ayrıntılı bir açıklama için turla gezi şart. Ya da benim Alman turist kafilesinin arkasına takıldığım gibi dilini anladığınız bir grubun rehberini dinleyin. Alman grup benim onlarla beraber gezdiğimi görünce bana çok sıcak davrandı nerede ve nasıl Almanca öğrendiğimi sordular. Eminim siz de benzer olaylarla karşılaşırsınız.

Pazartesi hariç 10.00 – 17.00 arası açık olan müzeye giriş ücreti 100 Lek.



İskender Bey meydanı ve Milli Tarih Müzesi

Blokku: Enver Paşa döneminde halkın girişinin mümkün olmadığı, politbüro ve üst düzey görevlilerin yaşam alanı olan meydanlar bugün gençlerin uğrak noktası. Birçok kafe ve gece kulübü caddeye ve sokak aralarına yayılmış.

Murat Toptani Sokağı: Yeni restore edilen ve sadece yayalara açık olan sokak birçok kafe ve restorana ev sahipliği yapıyor. Blloku kadar canlı olmasa da 2 katlı bir kafede bir fincan Türk kahvesi içmenin vereceği rahatlık farklı bir duygu.

Piramit
Piramit (Uluslararası Kültür Merkezi):  1987’de Enver Hoca’nın kızı tarafından babasına anı müzesi olma amacıyla tasarlanan yapı, devrimden sonra çok farklı amaçlar için kullanılmış. ABD Başkanı Bush, ülkeye geldiğinde Arnavut ve Amerikan bayraklarıyla süslenen yapı Bush’un konuşmasına ev sahipliği yapmış. Daha sonra gece kulübü olarak da kullanılan yapı bugün bir harabeyi andırıyor. İlk bakan gözün onu camları kırılmış eski bir geometrik taş yığınından başka bir tanıma oturtması güç. Belki de piramidin başına gelenler, yeni rejimin eskisinden aldığı bir intikam.

Piramit, komünizm döneminde dikilmiş en masraflı yapı olma özelliğini taşıyor.

Enver Hoca’nın Evi: Blloku içerisinde yer alan bina, sanılanın aksine 2 katlı ve çokça mütevazı. Komünist dönemde halkın giremediği bir bölge olan Blloku’da konumlanmış bina, 1960 mimarisiyle tasarlanmış.


YEME İÇME:

500 yıllık Osmanlı hakimiyeti her alanda olduğu gibi mutfağına da yansımış Arnavutluk’un. Ancak sadece biz etkilememişiz onları, onlar da yemeklerimize adlarıyla iz bırakmışlar. Hepimizin bildiği Arnavut ciğerinin yanı sıra Elbasan Tava ismini Arnavutluk’un Elbasan şehrinden almış.

Arnavutluk böreği Balkanlarda yediğim en güzel börekti. Üçgen biçimdeki börek çeşitleri şöyle: peynirli, etli, ıspanaklı, soğanlı domatesli. Siz siz olun soğanlı domatesli böreği yemeden gelmeyin, tadı hala damağımda. Börek için fırın söylenir mi derseniz ben söyleyeceğim çünkü yeni çıkmış böreğin o lezzeti paha biçilemez. Tirana International Hotel arkasındaki sokakta Freddy’s hostele giden yolda 100 metre sonra solda araç yolunun hemen altında kalıyor bizim efsane fırın.

Boza, Arnavutların da ürettiği ve çokça da sahiplendiği bir içecek öyle ki dünyadaki en iyi bozayı kendilerinin imal ettiğini söylüyorlar, gülüp geçiyorum.

Beyaz peynir bu ülkede de sabah kahvaltılarının vazgeçilmezi.

Arnavutluk’un milli içkisi rakı. Ama sakın ha bizim rakıdan sanmayın zira balkanların rakiyası burada oluyor rakı. Rakija tüm balkan coğrafyasının milli içkisi. Ceviz, böğürtlen hangi aroma ararsanız var rakijalarda. Türk rakısı ve Yunan uzosundan farkı rakiya’nın üzümden, erikten ya da az olsa da daha farklı mevyelerden; rakı ve uzonun ise anasondan yapılıyor olması. Arnavutluk’lar ise özellikle böğürtlen ve erikli rakılarındaki o tattan, iftiharla bahsediyorlar.

Siyah Korça birası serinlemek için lezzetli bir alternatif. Sarı Korça’da barlarda ve marketlerde mevcut fakat ben siyahının tadını aldıktan sonra sarıya gerek olmadığını düşündüm.


GECE HAYATI VE EĞLENCE:

Bu ülkeye gelmeden önce canlı bir gece hayatı olduğunu duymuştuk ama yol yorgunluğu sebebiyle gece kulübünden ziyade mekana oturup bir şeyler içmeyi tercih ettik. Bllokuda kısa bir yürüyüşten sonra bir mekan kestirdik gözümüze fakat dam sorunuyla karşılaştık. Ben nerdeyim dedim ve kendimi tutamayıp bu saçmalığa güldüm. Cadde üzerindeki bu mekandan sonra Buda heykeliyle dikkatimizi çeken geniş bahçeli hoş bir mekana attık kendimizi, ikişer bira içtikten sonra yol yorgunluğunun da vermiş olduğu dinlenme arzusuyla kaldığımız otele doğru yola çıktık. Dönüş yolundaysa yaşadığımız dam olayının da etkisiyle gece hayatı ne kadar da iyi olabilir diye konuştuk aramızda hele ki Belgrad gecelerini gördükten sonra.


ARNAVUTLUK’TAN KISA NOTLAR

21 YILLIK BALAYI
Arnavutluk, Enver Hoca döneminde çok zor günler yaşamış. Özgürlüğü kısıtlanan halk, rejim değişikliğinden sonra 21 yıldır bir balayı havasında. Bu balayı ne kadar sürer bilinmez ama mutsuzluklar, acılar başlamış bile. Fakirlik ülkede diz boyu ve zenginlik de bir o kadar odak noktası arada ise kocaman bir uçurum: bir yanda çöp karıştıranlar öteki tarafta kaldırımı olmayan yollarda hız yapan Porsche’ler.

Arnavut halkı balayında dedik ya bir acayip balayı bu. O kadar uzun sürmüş ki balayı 21 sene olmuş ama balayından sonraki hayatı düşünen yok. Sokakları, taşrayı ya da yeni yapılan bir binanın üzerini süsleyen ABD ve AB bayrakları, balayında edinilen yakın arkadaşlıkların bir simgesi. Bunun yanında küçük kardeş Kosova, uzak akraba Bosna ve eşlerin birinin sevip diğerinin öyle pek de hoşlanmadığı çok eski tanıdık Türkiye bayrakları balayının öteki simgeleri.

YOKSA SENİN BİR MERCEDES’İN YOK MU?
sudan ucuz mercedes
Bir Arnavut’un en büyük oyuncağı bir Mercedes’tir. Ne alaka derseniz bu ülkede Mercedes sudan ucuz, e hal böyle olunca Mercedes halkın oyuncağı olmuş bir anda. Hadi ama Mercedes bu nasıl ucuz olur derseniz şöyle anlatayım; bu bir oyun ve oyunda bizim bildiğimizin aksine üç kazanan var: eski Mercedes sahibi İtalyan, aracılık rolünü üstlenen İtalyan ve Arnavut mafyaları, Mercedes’e binmek isteyen masum Arnavut. İtalyan mafyasıyla Arnavut mafyası arasındaki usta-çırak ilişkisi Arnavutların ucuz Mercedes sahibi olmak istemeleriyle farklı bir boyut kazanmış. İtalyan mafyası eski Mercedes sahibi İtalyanlarla anlaşıp onların arabalarını çalmış (!) , çalınan arabalar Arnavut mafyası tarafımdan teslim alınıp Mercedes sahibi olmak isteyen masum Arnavut’a çok uygun bir fiyata satılmış. Arabası çalınan İtalyan yana yakıla sigorta şirketinden çalınan arabasının parasını tahsil etmiş ve bir de mafyadan aldığı meblağı. İtalyan ve Arnavut mafyalar çal-sat işinden komisyon kazanmış, masum Arnavut’un ise ucuza Mercedes’i olmuş. Bakmışlar ki bu işten herkes faydalanıyor yıllarca devam etmişler, belki de hala devam ediyordur. İşler böyle gelişince sokaklarda bir Mercedes bolluğu olmuş, o kadar ki kendinizi Almanya’da hissettirebilecek ayarlamalar yapılmış, taksilerin Mercedes olması gibi.

ULAŞIM AH ULAŞIM
Ülkede ulaşım en büyük problem. Tek şeritli ve tehlikeli yollara bir de eski otobüsler ya da minibüsleri
furgondaki yolculuk
ekleyince durum, yolcu için çekilmez derecelere varabiliyor. Ama bu otobüs yerine tren kullanmanız anlamına gelmiyor zira 35 kmlik Elbasan - Tiran arasını tren kullandığınız takdirde 4 saatte almanız içten bile değil. Furgon denen şehirler arası dolmuşlar ulaşımda en kilit araç. Bu araçlar genellikle küçük işletmeler ya da kişilerce işletiliyor. Turist olduğunuz anlaşılınca fiyat bir anda artıyor, unutmayın ki bu ülkede fiyatın 1 Euro bile oynaması hizmetin pahalılığını Türkiye’ye kıyasla çok daha fazla arttırıyor. Kısacası furgonlara binmeden önce pazarlık yapıp fiyat üzerinde anlaşın ve bunu yaparken de  gideceğiniz yeri birkaç kez tekrar edin.

TURİST OFİSİ
Wikitravel’da başkent Tiran’daki Milli Müze’nin arka tarafında yeni açıldığı belirtilen turist bilgi merkezini yaklaşık 20 dakika aradık ama ne çare bulamadık. Burayı İngilizce bilen bilmeyen yerlilere sorduk ama kimse bir turist bilgi merkezinin olduğundan haberdar değil ya da gerçekten öyle bir yer yok.  

ARNAVUTLAR VE TÜRKLER
Arnavutluk tarihindeki pek çok önemli ismin Osmanlı ile derin bir diyalogu olmuş. Osmanlı enderunundan yetiştikten sonra yine Osmanlı’ya karşı ayaklanan İskender Bey’in yanında Arnavutluk rönesansında büyük rol oynayan Fraşereli kardeşler derin bilgi birikimlerine İstanbul’da ulaşmışlar. Türkler için önemi büyük olan ve ilk Türkçe roman Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, ilk Türkçe ansiklopedi Kamus-ül Alam'ın ve modern anlamdaki ilk geniş kapsamlı Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türkî'nin yazarı Şemseddin Sami, Semseddin Frashëri adıyla anıldığı Arnavutluk’ta milli kahraman. Osmanlı’nın son döneminde gerçekleşen Anavutluk rönesansında Fraşereli kardeşlerin katkıları yadsınamaz. Şemseddin Sami dışında ağabeyi Abdül Bey ilk Arnavut alfabesini geliştirirken, kardeşi Naim ise Arnavut milli şiirinin kuruculuğu unvanını almış. Fraşherilerin bir diğer önemli ismiyse Galatasaray’ın kurucusu Şemseddin Sami oğlu Ali Sami Yen’dir.

Arnavutlar, Osmanlı döneminde sevilen bir teba olup birçok Arnavut ülke yönetiminde üst düzey makamlarda bulunmuş. Hatta öyle ki Osmanlı’nın 215 sadrazamından 32’si Arnavut kökenlilerden seçilmiş. Bu sayı ise Arnavutları, teba arasında en fazla sadrazamlıkla ödüllendirilen etnik grup haline getirmiş. Köprülü ailesi ve Damat Ferit Paşa en tanınan Arnavut asıllı Osmanlı sadrazamlarından.


İŞİNİZE YARAYACAK BİRKAÇ KELİME:

PO: evet
JO: hayır
TUNG : merhaba
FALEMINDERIT: teşekkürler
JU LUTEM : lütfen
ME FALNI : üzgünüm
SHENDET: güle güle
HAJDUT: hırsız



DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN:



Bir sonraki durak: MAKEDONYA
OHRİD: Balkanların cennet gölü
MANASTIR: Atatürk’ün izinde Osmanlı’dan kalanlar ve bugün
RESNE: Bir İttihatçı'yı anlamak: Ahmet Niyazi Bey
ÜSKÜP: Diren Osmanlı


Burak Yazar

20.07.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder