5 Temmuz 2013 Cuma

Arada Kalmış Bir Ülke: Bosna


 

BOSNA, kısa kısa

Bosna Hersek ya da Bosna; yaklaşık 4 milyon nüfuslu bir Balkan ülkesi. En büyük şehri ve başkenti  430bin nüfuslu Saraybosna. Ülkenin para birimi Konvertible Mark(KM) ve 1,95KM=1 Euro.

Ülke adeta bir kültür yumağı: Balkanların ilk toplumu ve bugünkü Arnavutların ataları olan İliryalılar ile bölgede başlayan yerleşim, Roma İmparatorluğu’ nda da devam etmiş. Bölge Slav ırkların göçüyle farklı bir
Bosna Haritası
Kaynak:Wikipedia
çehreye bürünse de Bosnalı Slav halkın Katolik ya da Ortadoks inancı değil de Bogumil denen Hristiyan mezhebini seçmesi onların sapkınlıkla suçlanmalarına ve üzerlerine Haçlı Orduları’ nın gönderilmesine neden olmuş. Belki de bu sebeptendir ki Müslümanlık bölgede kısa bir sürede benimsenmiş ve Osmanlı hükümdarlığı altında Bosna altın çağını yaşamış.

Osmanlı’ nın zayıflaması bu ülkenin de kaderini değiştirmiş.  Osmanlı - Rus Savaşı sonrası imzalanan 1878 tarihli  Berlin Antlaşması ile Bosna’nın kontrolünü Avusturya Macaristan İmparatorluğuna bırakılmış. 1914’te Avusturya-Macaristan veliaht prensi Franz Ferdinand ve karısının Latin Köprüsü olarak adlandırılan yerde bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi 1. Dünya Savaşı’nın ateşini Bosna’dan yakmış. 4 yıl süren savaşın sona ermesi ve imparatorlukların yıkılmasıyla ülke 1918 yılında kurulan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’nın toprakları arasında yer aldı. Bosna, 1945’te 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan Sosyalist Yugoslav Cumhuriyeti’nin altı federal cumhuriyetinden biri oldu.

Yugoslavya’da 1991’de çalmaya başlayan çanlar, Bosna’nın 3 Mart 1992’deki bağımsızlık ilanının da
Bosna bayrağı
habercisi oldu. Fakat Sırpların kabul etmediği bu bağımsızlık 3 yıl sürecek kanlı bir savaşın nedeni olacaktı. Bu savaş Aralık 1995’te Dayton Antlaşması ile sona erdirilse de ülkede savaşın izleri ve geri kalmışlık hala devam ediyor.

Ülke bugün, Bosna Hersek ve Republika Srpska adı altında iki oluşuma bölünmüş ve buna ek olarak Brcko denen bağımsız bir bölgeye sahip. Bir araştırmaya göre ülkede etnik dağılımlar söyle:  48%  Boşnak, 37.1%, Sırp, 14.3% Hırvat,  0.6% diğer*. (The World Factbook, 2000)

*The World Factbook, Bosnia and Herzegovina . Central Intelligence Agency. Erişim tarihi 03.07.2013, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/bk.html


SARAYBOSNA

Pazar gününü de Belgrad’ta geçirdikten sonra Saraybosna için en son otobüse atladık. Bilete vergiler dahil kişi başı 2510 dinar ödedik. 22.30 da başlayacak yolculuk ortalama 8 saat sürecekti. Çok kalabalık bir otobüs beklemiyordum, ama yanılmışım. Özellikle turistlerden oluşan bir yolcu grubuyla yola çıktık. Uykum sınır kontrolleri, dolambaçlı yollar derken sık sık bölündü. Gözümü ara sıra açıp kapıyordum. Bir an uzun uzun baktım çevreye, neredeyse 8 saat de dolmuştu. Manzara harikaydı dağların arasına saklanmış bir vadi vardı; evet burası Saraybosna'ydı.

Otobüs şehre girer gibi oldu sonra evler seyrekleşti yine, binalar eskidi ve yıkık dökük bir istasyona ulaştık. Sanki 2000’lerde değildim. Bizim otobüsten inenlerden başka istasyonda bir dilenci, bir de tuvalet için haraç kesen bir kadın vardı; derken taksiciler belirdi bir anda. 2 kişi daha bulduk ve atladık taksiye; 10 euro’ya anlaştık şehir merkezi için.

Ha bu arada söylemeden geçmeyeyim. Bu şehirde iki otobüs istasyonu var. Biri ‘East Sarajevo’ diğeri ‘West Sarajevo’. Karadağ ve Sırbistan’dan gelen otobüslerin %90ı ‘East Sarajevo’ istasyonundan yolcu indirip bindiriyor. Öteki istasyon; şehrin içinde ve tahmin edebileceğiniz gibi tren garının yanında.

Şehir merkezi yolunda taksici bir kaç kelimeyi geçmeyen İngilizcesi ile başladı bir şeyler anlatmaya.’ Olimpiad’ diyordu bir tepeyi gösterip, kafamı sallıyordum 1984 Saraybosna Kış Olimpiyatları’nı hatırlayıp. Sonra konu bir ara Rebuplika Srpska, Bosna Hersek ayrımına geldi. Taksicimiz tabi ki Rebuplika Srpska’yı övdü ve Bosna Hersek için eliyle’ boşver onları’ tarzı bir işaret yaptı. Saymaya devam etti: ‘Austuria, Ferdinand, Latin Bridge’... Derken ‘Başçarşıya, centar’ ve küçük gezinin sonu. 

Hostele vardığımızda saat 7 civarıydı. Check-in saatine kadar küçük bir şehir turu yapmayı düşündük. Ama önce yemek yenilmeliydi. Burek ve yoğurt (börek ve ayran) eşliğinde başlayan gün,  uykusuzluğun da getirdiği sersemlikle, şehri sıcak basmadan yüksek bir noktadan görme hevesine bıraktı kendini. Haritayı bir öyle bir böyle tutarken mezarlıklara rastladık. Daha önceden okuduğum ‘Saraybosna’daki en yeni yapıları mezarlıklarıdır’ sözü geldi bir anda aklıma. Daha sonra fark edecektim ki mezarlıklar şehrin her yerindeydi ve bugün en yeni yapılar olmasa bile belki bir 10 yıl öncesine kadar öyleydiler.

Alija ve kardeşleri
Tepeye varmamıza az kala bir çocuk yaklaştı yanımıza; yardım edebilir miyim diye sordu. Tepeye çıkarken konuşmaya başladık, zaten sonra önünü alamadık muhabbetin. Çocuğun adı Alija idi ve henüz 15 yaşındaydı. Muhabbet ilerledikçe ortak noktalar da arttı, ailesinin bir kısmı İstanbul'da yaşıyormuş. Kahve içmeye davet etti bizi evine, kardeşlerimle de tanışırsınız dedi. 5 kardeşi var Alija’nın. İki küçük kardeşi Türkçe öğreniyorlar, 12 ve 13 yaşındaki çocuklar kendi dillerinin yanında İngilizce ve Türkçe’ye de hakimler. Alija’nın babası üniversite mezunu bir imam. Bosna kahvesi ve Boşnak keki eşliğinde o anlatıyor; çocukları çeviriyor. Tito’dan, Türkiye’den, savaştan ve bugünün Bosna'sından konuşuyoruz. Kahvenin üzerine serin bir limonata. Namaz vaktinin yaklaşmasıyla izin istiyor baba, biz de çok durmadan ayrılıyoruz evden.

  

Bosna’nın başkentine Saraybosna deniliyor dilimizde, oysa ki Sarajevo daha bizden. Saray ovası ‘ndan türeyen ismin kökleri Osmanlı’nın bölgeyi 1450lerdeki fethine dayanıyor. Şehrin kurucusu kabul edilen Osmanlı valisi İsa Bey’İn yaptırdığı hükümet konağı saray olarak kalmış halkın ağzında, ova ise çevresi dağlarla çevrilmiş bir şehir için çok uygun bir ek.

Yine şehri parçalara bölelim ve öyle anlatalım.


GEZİLECEK YERLER:

BAŞÇARŞIYA: Yine tanıdık bir kelime. Eski merkez, başçarşı bugün hala hareketli. Turistlerin uğrak
Başçarşıdan akşam manzarası
noktası olan çarşıda aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Osmanlı döneminde şehrin ilk valisi olan Isa Bey tarafından oluşturulmaya başlanan merkezde, Gazi Hüsrev Bey’in de etkileri gözlenebilir. Gazi Hüsrev Bey, merkeze bir cami, medrese, kütüphane ve hamam ekleyerek küçük kasabanın şehirleşmesinde etkili bir rol oynamış. Başçarşı içinde kalan diğer önemli yapılar şöyle: saat kulesi (sahat-kula), çeşme (sebilji), bezistan. Başçarşı içinde bakırcılar sokağından, kebapçılar sokağına eski Türk çarşılarının tipik bölünüşüne rastlayabilirsiniz.

LATİN KÖPRÜSÜ: Latin köprüsü olarak adlandırılan yapı dünyanın çehresini değiştiren bir sonun başlangıcı olmuştu. 28 Haziran 1914’te Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand ve karısı Sophie’yi bu köprü üzerinde öldürmüştü. Bunun üzerine Avusturya- Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilanı Rusya’nın Sırbistan’ın yanında savaşa girmesiyle sonuçlandı. Daha önce hazırlanan ittifakların oluşturduğu zincirleme etkisi birçok devleti 4 yıl sürecek bir savaşın içine itmişti.

Şehrin büyük kısmını
kaplayan mezarlıklardan birisi
TEPELERDEN SARAYBOSNA MANZARASI: Hangi tepeye çıktığınız önemli değil, zaten bir tane bulmakta zorlanmayacaksınız; ama hangi tepe olursa bulacağınız yukarıdan manzara bir harika. Eğer manzarayı güzel bir yemeğe ilave, Türk ve Boşnak ezgileriyle taçlandırmak isterseniz Park Princeva restoran tam size göre.

MEZARLIKLAR: Malesef şehrin büyük bir kısmı mezarlık. Savaş sırasında bazı kadınlar tüm erkek akrabalarını; çocuklarını ve eşlerini vatan savunmasında yitirmişler. Onların ruhlarına bir Fatiha da siz okuyun. Boşnakların kahramanı ve eski devlet başkanı, Alija İzzet Begoviç’in mezarı Başçarşı’daki sebilden 3 dk mesafede, yukarı doğru çıktığınızda karşınıza çıkacak.



MÜZELER:

UMUT TÜNELİ: Savaş sırasında dört bir yanı kuşatılan Saraybosna’nın hayatta kalması için gerekli erzak ve mühimmat şehre havaalanı yoluyla
Umut tüneli
ulaştırılıyordu. Havaalanının Sırp ordusu tarafından kuşatılmasıyla, şehrin atar damarı kesilmişti, buna çare olarak havaalanı altından Butmir ile Dobrinje arasında 800 metre uzunluğunda, 1 metre genişliğinde, 1,5 metre yüksekliğinde bir tünel kazılmıştı. Savaş süresince tünelden günde ortalama 4bin insan geçişi, 20 ton malzeme ulaşımı yapıldı. Alija Dede ve Şida Nine’nin Bosnak ordusuna tünel yapılması için tesis ettiği evleri bugün müze olarak kullanılıyor. Müzenin girişi 5KM. Müze kapsamında tünelin 20 metrelik orjinal bölümü, evin içinde ve bahçesinde açılan sergi salonları görülebilir. Müze turu çok uzun sürmese de Saraybosna’da yapılması gereken en önemli aktivitelerden biri Tüneli görmektir. Biz kendi imkanlarımızla otobüs ve tramvay ile tünele ulaştık; ama muhakkak kaldığınız hostel bir tünel turu sunuyordur, araştırın.
Tünel, yaz kış 09.00- 16.00 arası her gün ziyarete açık.

BRUSA BEZİSTAN: Saraybosna kent tarihi müzesi. Giriş ve üst kat olmak üzere iki kattan oluşmakta. Giriş katında ilk dönem yerleşimler, İliryalılar ve Roma dönemi anlatılırken üst katta Osmanlı ve Avusturya Macaristan dönemleri konu edilmiş. Tarihe meraklıysanız görülmeye değer bir yer. Ücreti 3KM.

GALERIJA 11/07/95: Saraybosna’nın ana caddelerinden biri olan Ferhadija Caddesi’nde katedralin yan tarafında yer alan galeri Bosna’nın ilk anı galerisi. T.C. Başbakanlık Türk İş Birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TIKA) tarafından desteklenen sergide, Srebrenica Soykırımı fotoğraflarla anlatılmış. İngilizce bir tur eşliğinde fotoğrafların anlatımı gerçekleşiyor. Tur bitiminde savaşta yakınlarını kaybeden kişilerle yapılan ve her biri yaklaşık 40 dakika süren röportajlar İngilizce altyazı ile iki ekrandan izlenebilir. Serginin çıkışında tarif edemeyeceğim derecede karışık hislerle ayrıldım. Kesinlikle gidilmesini öneririm.



YEME İÇME

Saraybosna Türkler için adeta bir cennet. Yemek kültürü bizimkine o kadar benziyor ki; Avrupa’da ilk defa
Zeljo'daki Cevapi
böyle bir şehirle karşılaştım. Cevapi; bizim İnegöl köftenin gobit ekmek içinde, yanında ince kıyım soğan ile bir tabakta servis edilmiş hali. Birkaç farklı yerde yediğim cevapilerden sonra burada kullanılan etlerin bize kıyasla çok daha lezzetli olduğu kanısına vardım. Bunların arasından en çok Zeljo adlı mekanın cevapisini ağız tadıma en yakın buldum. Daha sonradan öğrendim ki; burası ünlü Boşnak futbolcu Edin Dzeko’nun da en sevdiği mekanlardan biriymiş.

Cevapiden başka daha birçok Türk lezzeti bu şehrin de simgesi olmuş: dolma, sutlija (sütlaç) kadaif (kadayıf), baklava, terhana corbe( tarhana çorbası ),bamija (bamya) ve daha niceleri.

Dolma Tabağı

Türkiye'de benim hiç duymadığım bir dolma çeşidi olan soğan dolmayı test etmek için ‘NANINA KUHINJA’ adlı bir mekana oturduk ama garsonun karışık dolma önerisini, biraz da bizim dolmaları buradakilerle kıyaslama şansını tepmemek için kırmadım ve her tip Boşnak dolmasının tadına baktım.Soğan dolma ile söyleyeceğim soğan tadını hiç mi hiç almıyorsunuz, diğerleri ise annanelerimizin dolmaları gibi.

Kahve bu şehrin adeta simgesi. 'Bosniak Kafa' olarak adlandırılsa da ben her gittiğim yerde Türk kahvesi olarak istedim kahvemi. Isparta’nın gül başkenti Yalvaç’ta sade kahveler kulpsuz fincanda gelirken, şekerli ya da orta kahvelere ‘zenne’ denir ve kulplu fincanda servis edilir. Boşnaklar da kahvenin hası şekersiz olur deyimine uygun olarak hazırladıkları sade kahveleri kulpsuz fincanlarda servis ediyorlar, dilenirse şeker sonradan ilave ediliyor. Belki de onların kahvelerine Boşnak kahvesi demelerinin nedeni bu küçük farklılık.

PEKARA (fırın)lardan sabah akşam ‘burek’ yani börek alıp yiyebilirsiniz. Bunun dışında pogoça(poğaça) bizdekine çok benzese de içindeki malzemeler farklılık gösteriyor. Yogurt isterseniz de koyu kıvamlı bir ayran içeceksiniz. Domuz eti şehirde neredeyse hiç bir üründe kullanılmıyor. Türkiye’de çok görülmeyen fakat balkanlarda ve Avrupa'da çok popüler bir yemek kültürü: tek dilimli al-ye pizzalar. Tüm balkanlarda fiyatlar 1 euro civarında. Bosna’da da 1,5 - 2 KM arası fiyatlar mekanın popülerliği ve pizzanın çeşidine göre farklılık gösteriyor.

Rakija(rakiya) tüm balkan coğrafyasının milli içkisi. Ceviz, böğürtlen hangi aroma ararsanız var rakijalarda. Türk rakısı ve Yunan uzosundan farkı rakiya’nın üzümden, erikten ya da az olsa da daha farklı mevyelerden; rakı ve uzonun ise anasondan yapılıyor olması.

Sarajevska buranın en popüler birası. Saraybosna sokaklarında dolaşırken, Sarajevska fabrikasına ya da dağıtım tesisine rast geldik. Bunun dışında popüler yabancı biralar da şehirde mevcut.



 GECE HAYATI VE EĞLENCE:

Saraybosna çevre ülke başkent ya da şehirleriyle karşılaştırıldığında eğlence konusunda biraz daha sakin kalıyor. Ülkede geceler, gece kulüpleri yerine sokaklardaki kafe-barlarda yudumlanan içkilerle sürüyor. Buna rağmen gece kulübü tarzı mekanlar da yok değil. Cinemas Club bunlardan biri. Bizim gittiğimiz gece kapalıydı ama daha sonradan öğrendik ki her Pazartesi Latin gecelerine ev sahipliği yapıyormuş.





 PİRAMİTLER ŞEHRİ VİSOKO

Bosna piramitlerini, ilk kez uluslararası bir organizasyonda çalışırken Hırvat katılımcıdan duymuştum. Balkanlarda bir geziye çıkacağımı söyleyince kesinlikle piramitleri  görmemi tavsiye etti. Not alsam da ilk kez duyduğum bir şey için zaman ayırıp ayıramayacağımdan emin değildim. Ta ki Musa Dede’nin Hürriyet’te yayımlanan ‘Bosna – piramit fenomeni’ adlı yazısını okuyana kadar; okuduktan sonraysa gizem oluştu içimde ve keşfedilmeyi bekleyen bir merak.  Musa Dede’nin yazısını okumanızı kesinlikle öneriyorum, hele de piramitle ilgili ilk kez bir şeyler duyuyorsanız. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23098277.asp

Bahsedilen piramit kompleksi aslında şehrin her tarafına yayılmış piramitlerden oluşuyor. Bunlardan en büyüğü, üzeri yeşilliklerle kaplı Güneş Piramidi. 220 metreyi aşan uzunluğuyla dünyanın en uzun piramidi olarak kayıtlara işlenmiş. Ay Piramidi, 147 metrelik boyuyla Giza Piramidinden de yüksek ve piramitler kompleksinin ikinci en önemli piramidi. Yaz aylarında güneşin batışından önce Güneş Piramidinin gölgesinin, Ay Piramidini kaplaması iki piramit arasındaki astronomik ilişkiyle yorumlanıyor. Bu iki piramitten başka, Ejderha Piramidi, Sevgi Piramidi ve Toprak Ana Tapınağı kompleksin diğer önemli yapılarından.

Ravne Tüneli olarak geçen tüneller dizisi, yine Profesör Doktor Sam Osmanagiç tarafından keşfedilmiş. Yapı, karbon ölçümleri sonucu ortalama 12.000 yıl önceye tarihlenmiş. Daha önce belirli girişleri açık olan tünel, halk tarafından yüz yıllarca doğal bir mağara sanılmış fakat tünel içinde başlayan kazılarla tünelin dağın içindeki büyüklüğü ve yayılımıyla aslında  insan yapımı olduğu tespit edilmiş.     

Tüm bu yazılanlardan sonra piramitlerle ilgili daha fazlasını duymak istiyorsanız ve Visoko’ya nasıl giderim diyorsanız okumaya devam.

Kaldığımız hostelde 30 euroya piramitlere günübirlik tur düzenleniyordu. Seyahatimin henüz ikinci ülkesinde olmam nedeniyle işimi daha ucuza halletmeye çalıştım ve indikten sonra piramide giden yolu nasıl bulacağımı henüz düşünmediğim bir trene bindim.

Saraybosna Visoko trenine 4,40 KM, aynı yol için dönüşte kullanacağım otobüse ise 6,30 KM ücret ödedim. Eğer tren saati uyuyorsa daha rahat bir yolculuk için tercih edilebilir. Fakat Balkanlardaki trenlerin en büyük sıkıntısı iki noktaya bağlantıda çok seyrek seyretmeleri.

Trenden indikten sonra ‘centar’ diye merkezi sorduğunuzda aşağıya doğru inen düz yolu göreceksiniz. Eski bir katedrali sol tarafta bırakıp ilerlediğinizde sağınıza otobüs istasyonu çıkacak. Otobüs terminalini geçer geçmez nehrin iki yanını birbirine bağlayan köprüden geçip bekleyin. Çünkü şimdi karar verme sırası. Nehirle birlikte soldan devam eden yolu takip ederseniz uzun bir yürüyüş ve tırmanma sonucu ‘Güneş Piramidi’ ne varabilirsiniz. Düz devam eden yolu takip ederseniz ise piramitleri birbirine bağlayan tünellere ulaşırsınız. Tüneller hala kazılmakta ve burası söylenene göre şu an dünyanın en büyük ve açık arkeolojik alanı.
Güneş Piramidi’ne tırmanmanın havanın 40 dereceye yaklaştığı bir günde yılanlar nedeniyle tehlikeli olabileceği aklınızda bulunsun. Belki de o gün yalnız ve ilk defa geldiğim bir yerde olmamdan dolayı, yılan riskini göze alamadım  ve tünele doğru yola koyuldum.

Tünel için, şehre arabasız geldiyseniz bir taksiye atlayın; çünkü yol yürüyüş için çok uzun ve yorucu. 


TÜNEL:

Ormanın içinde kazı çalışmaları var, sürekli içeriden el arabalarıyla çıkarılan toprak boş bir alana dökülüyor. Çevrede ise yeni inşa edilmiş fakat içi henüz boş turistlik ahşap dükkanlar ile tünel için giriş ücretinin ödendiği ve aynı zamanda çeşitli yayınların satın alınabildiği bir kulübe.
Tünel içindeki büyük hollerden biri

Tünel girişi 5KM, öğrenci indirimi uygulanmıyor ve içeriyi bir rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz; aksi takdirde kaybolmamak içten bile değil. Ben biraz geç kalmışım, rehber konukları da almış ve ilerlemiş tünelin içinde. Beni piramitler için gönüllü çalışan bir Boşnak, rehber Emir’e teslim etti. Emir kısık ses tonuyla ve yer yer anlaşılmakta güçlük çeken akıcılıkta İngilizcesi ile tüneli gezdiriyordu.

25 bin yıllık olduğu düşünülen Güneş Piramidinden başka Ay piramidi, Ejderha Piramidi gibi farklı isimlerdeki piramitlerin bölgedeki varlığından bahsetti. Labirentlerde hayvanların olmamasının nedenini iyi kurgulanmış bir ses sistemine bağladı. Piramide gelen uydurma ve yeni yapıldı eleştirilerine taşların dizilimlerini göstererek karşılık veriyordu. Farklı odalara girip çıktıktan, kolidorlarda ilerledikten sonra eski zamanlarda meditasyon için kullanıldığı tahmin edilen büyük taşların üzerindeki oymalardan, işaretlerden bahsetti; gösterdiği işaretler ve yaptığı açıklamalar birbirini destekler nitelikteydi. Sık sık bugüne dem vuruyor, insanların savaşmalarını anlamsız bulduğunu belirtiyordu ve tabi ki o yapay mutluluk anlayışlarını. Meditasyon taşları etrafında toplandığımızda ellerimiz açıp taşa yaklaşmamızı ve kendimizi rahat bırakmamızı söyledi. Avuç içlerimde bir enerji hissetmiştim ve tünelden ayrılırken huzur doluydum; bu huzur belki yolculuktan sonra girdiğim sessiz ortamın verdiği bir sakinlikti belki de taşların sundukları o ruhsal dinginlik. Her ne olursa olsun oradan sakinleşmiş bir şekilde ayrıldım.

Güneş Piramidi olarak adlandırılan en büyük piramit uzaktan ya da tepeden bakıldığında bilinen piramitlerden farksız. Keskin yapısıyla civardaki dağlardan ve yükseltilerden ayrılıyor. Tüneldeki tur bitip dışarı çıktığımızda

Şehrin içinden Güneş Piramidi
aslen Visokolu olan Emir’e piramitlerin keşfedilmesinden önce dağın şekli hakkında ne düşündüğünü sordum. Şehre yakın olan bu dağa sık sık gittiğini ve şifalı bitkiler topladığını söyledi. Emir’in anlattıklarından bana asıl ilginç gelen, Osmanlıların Visoko’yu fethinden sonra yaptıkları ilk şeyin Güneş Piramidinin üzerinde bulunan kaleyi yıktırmalarını söylemesi oldu. 1500lerde kalelerin önemi şüphesizdi ve bu kaleler uğruna yıllarca savaşan Osmanlı’nın Güneş Piramidinin tepesindeki bu kaleyi şehrin savunmasında kullanmak yerine yıktırmasının ardındaki gizem bende de cevaplanmayan sorular bıraktı.

Bugün hayatımızın büyük bir kısmı rekabetle geçiyor, doğduğumuz andan beri rekabet ediyoruz, yaşımız kaç olursa olsun en iyisi olmaya çalışıyoruz. Hatta bu rekabet ülkeler arası platforma taşındığında on yıllarca unutulmayacak acılara gebe oluyor. Ve mutluluklarımız? Hepsi aslında o kadar boş şeyler ki; daha pahalı bir araba ya da daha çok fonksiyonu olan bir saat gibi. Peki gerçekten bu mudur hayat? Bunun için mi yaşıyoruz? Tarih okullarda hep lineer bir form olarak artan grafikte anlatıldı bize; yani yaşadığımız her gün bir öncekine göre ilerideydik. Oysa hala bir çok alanda Roma’nın gerisindeyiz. Ya belki uygarlık azalarak artan ya da azalan bir grafik içindeyse? Musa Dede’nin yazısındaki belirttiği gibi belki de birden çok uygarlık, birden çok Adem vardı ve kim bilir tarih kaç kere sıfırlanmıştı.

Piramitlere giderseniz bir kaç soru da siz sorarsınız belki.        

Küçük bir hatırlatma: İçerinin ısısı düşük, özellikle yaz mevsiminde bir tünel gezisi planlıyorsanız yanınıza, içeride giymek için kalın bir şeyler alın.

Daha fazla bilgi ve görsel için: http://www.bosnianpyramid.com/




BİR SUİKASTE KURBAN GİDEN KÖPRÜ VE ONUN ŞEHRİ: MOSTAR


Bosna’nın 5. Büyük kenti olan Mostar’ın şehir oluşu Osmanlı’ya ve 1452’ye dayanıyor. Bugün, Neretva nehrinin iki yanını saran şehrin söyleyecek o kadar çok sözü var ki, ama o susmayı tercih etmiş hep.

Şehir Mimar Sinan’ın öğrencisi olan Mimar Hayrettin tarafından Kanuni Sultan Süleyman Han’ın hükümdarlığı sırasında 1566’da yaptırılan eski köprü (Stari Most) ile tanınıyor. 9 Kasım 1993’te Hırvat-Bosna savaşı sırasında, Hırvatlarca yerle bir edilen köprünün aslına uygun olarak yapılmış replikası 23 Temmuz 2004 yılında kullanıma açıldı. Köprü, açılışından bir yıl sonra 2005’te UNESCO köprüyü Dünya Mirasları listesine katıldı.

Elviya Çelebi ise Mostar köprüsünü bir gökkuşağına benzetmiş ve şunları söylemiş seyahatnamesinde:  ‘’Mostar köprüsü: Bu köprüyü de Süleyman Han’ın fermanı ile Koca Mimar Sinan yaptırmıştır ki bir kayadan bir kayaya uzanır. Ortasından ırmak akar. İki taraftaki kale arasında bu köprüden başka yol yoktur. Şunu bilesiniz ki bu hakir Elviya, bu ana gelinceye kadar 16 padişahlık yer gezdi, böyle büyük bir köprü görmedi. Bir kayadan bir kayaya gökkuşağı gibi atılmış uzunluğu tam 100 germe adımdır. 15 ayak enliği vardır. 4. Murat’ın ruznamçecisi İbrahim efendi bu köprünün üstünde batıdaki varoşun suyunu köprü üstünden tunç künklerle çarşı ve pazara getirmiş, hamam, cami ve medreselere dağıtmıştır. Süleyman Han’ın yaptığına dair kudret kemeri (tarih) sene 974’tür.’’ 

Elviya Çelebi'yi kendine aşık eden Mostar Köprüsü


1991’deki son resmi sayımlara göre şehirde etnik dağılım şöyle şekillenmiş:

Boşnak - 43,856 (35%)
Hırvat - 43,037 (34%)
Sırp- 23,909 (19%)
Yugoslav - 12,654 (10%)
Diğerleri - 2,925 (2%)
Toplam - 126,066     *

Bugün hala sorunlu bölge olarak geçen şehirde, bazı belediyelerin halklar arası olası bir sorun tehdidi nedeniyle seçimlere katılmaması şehrin etnik yapısı konusunda net bir bilgi edinmemizi engelliyor. 

Bugün, Boşnak-Hırvat savaşı sırasında köprünün karşı tarafındaki topraklarından zorla çıkarılan Boşnakların, Hırvatlardan ayrılmışlığının simgesi Neretva Nehri ve Eski Köprü.


*STANOVNIŠTVO PREMA IZJAŠNJENJU O NACIONALNOJ PRIPADNOSTI PO OPŠTINAMA




MOSTAR’DA GEÇİRİLEN BİR KAÇ SAAT

Saraybosna’dan aldığımız bilet bizi Mostar’a götürecekti. Oradan Karadağ’ın Herzeg Novi kentine geçip başka bir otobüsle dünyaca ünlü Kotor Körfezi’ne varacaktık. Saraybosna’dan Kotor’a gitmemiz dar ve dağlık yollar nedeniyle 10  saati bulacaktı. Ama her bir karesi panaromik yollar dışında görülecek, dinlenilecek ve nefis yemekler yenilecek bir şehir yol üzerinde bizi bekliyordu: Mostar.

Yeni bir şehre vardığınızda yapılması gereken ilk şey, bir sonraki durak için bileti almaktır.Biz de Mostar’a iner inmez Herzeg Novi için biletleri aldık. Çantalarımızı istasyonda bırakarak şehirde turlamaya başladık, tabi
Eski şehirden bir kare
ki kısıtlı zamanımızda ana hedef Eski Köprü’yü görmekti. Yürüdükçe savaşın izlerinin bu şehirde de tam anlamıyla silinmediğini yıkık dökük, kurşun kaplı duvarlardan anladık. Tek ya da iki katlı evlere yaklaştıkça köprüden çok da uzak olmadığımızı fark ettik. Derken restoranlar daha sonra hediyelik dükkanlar ve işte köprü. Köprünün etrafı çok kalabalıktı, turistlerden biri gidip öteki geliyordu güzel bir kare için. Biz de geleneğe uyup bu kervana katıldık. Köprüyü görünce Mostar’ın bir geleneği geldi aklıma: gençler evlenince mutlaka köprünün üzerinden geçermiş. Çevrede çok Türk turist vardı belki bundandır ki dükkanlardakiler de Türkçe selamlıyorlardı bizi: ‘Merhaba, buyrun’. Birine girdim birkaç parça hediyelikten sonra yemek için bir yere oturduk. Bosna’daki son cevapimiz için sabırsızlanıyorduk. Saraybosna’da tecrübe ettiğimiz şey 6-7KM ye tıka basa doyuyor olmamızdı. Aynı sahnenin tekrar gerçekleşmesini umduk, yanılmışız. Mostar’ın çok daha turistlik olmasından 4 küçük köfte, dilimlenmiş soğan pilav ve çok az bir gobit geldi önümüze; çaresiz yedik bize sunulanı.

Yemekten sonra otobüs istasyonuna doğru yürümeye başladık. Mostar’ın tadı damağımızda kaldı ama iyi ki de gelmişiz dedik.

Eğer kısıtlı zamanınız varsa ve Bosna’dan sonraki durağınız Dubrovnik ya da Karadağ ise siz de Mostar’a uğrayın ve burada bir kaç saat geçirin. Buradan sahil en fazla 3 saat uzaklıkta.  



BOSNA’DAN KISA NOTLAR

Aylık çıkan ve ücretsiz olarak bir çok noktadan temin edilebilen ‘SARAJEVO NAVIGATOR’ adlı şehir rehberi İngilizce ve Boşnakça olarak iki dilde yayımlanıyor. Rehberde o ayda gerçekleşecek olan etkinliklerden, ünlü isimlerle sohbet ve Saraybosna tarihi ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz.

Saraybosna’da rastladığım yıkık  ya da ön yüzleri kurşun delikleriyle dolu binalar savaşın izlerinin tam olarak silinemediğinin en büyük göstergesi. Ayrıca yolda yürürken kaldırımlara dikkatlice bakın. Eğer kaldırımlarda kırmızı boya ile doldurulmuş delikler varsa; o delikler atılan el bombalarının ve götürdüğü canların izleri.
Saraybosna 1984’te Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmış. Eğer kayak yapmayı seviyorsanız bu şehre kış mevsiminde uğramayı ihmal etmeyin.

Balkanlar kitabını okuduğum sırada Balbay, Saraybosna’da aktif görev alan kültür merkezlerini İran, Fransız ve İngiliz kültür merkezleri olarak sıralıyordu. Üzülmüş Balbay haklı da bunda; fakat aradan geçen yıllardan sonra ben Yunus Emre Kültür Merkezi ile karşılaştım bir Saraybosna sokağında. Çalışmaları hakkında derin bir bilgim yok; yabancılar için Türkçe kursları düzenlediklerini ve TOEFL ya da IELTS tarzında bir Türk dil yeterlilik sınavı yaptıklarını biliyorum sadece. Dileyen araştırıp daha fazla bilgi edinebilir ama benim için önemli olan nokta artık Türkiye’nin de Saraybosna’da bir Türk kültür merkezinin olması.

Eğer tatilinize Bosna’dan sonra, eski Yugoslavya ülkelerinde devam edecekseniz; zaten Bosna’da iki gün kalacağım, dilini öğrenmeye ne gerek var demeyin. Dil nereye giderseniz aynı, sadece aksan farklılıkları var. Tabi onlara göre işler farklı, Boşnak Boşnakça konuşur, Sırp Sırpça, Hırvat Hırvatça. Çok irdelemeyin, tüm balkanlarda rastlayacağınız bir durum bu: kendi ulusunu inşa etme; e durum böyle olunca dil de o ulusun dili oluyor



BİR SAVAŞ VE SÜREGELEN YIKIMLAR

Bir ülkede iki ayrı ülke ve bir de paylaşılamayan bir bölge; neresi diye sorsanız Bosna uzak bir cevap değildir. Yine biraz tarih derlemesi ve sonra bugüne geleceğiz.

YUGOSLAVYA’NIN DAĞILIŞININ BOSNA’YA ETKİSİ

1990’larda değişen dünya düzeni ve izleyen süreçte Sovyetler Birliği’ni dağılmasıyla birlikte Avrupa’daki komünist devletler birer birer kabuk değiştiriyordu. Büyük ve güçlü Yugoslavya için de çanlar çalmaya başlamıştı artık, ayrılıklar yakındı.

25 Haziran 1991’de Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlık ilanlarını 25  Eylül 1991’de Makedonya’nın
Yugoslavya'nın dağılışı
kaynak: Wikipedia
ayrılışı izlemişti. Bosna’da kendine uygun bir çıkış yolu ararken 29 Şubat ve 1 Mart 1992 ‘de referanduma gitmiş ve nüfusun %64 ünün katıldığı halk oylamasından %98lik bağımsızlığa evet sonucu çıkmıştı. Bunu 3 Mart 1992’deki bağımsızlık ilanı izledi. Fakat yeni kurulacak ülkede azınlık konumuna düşmek istemeyen Sırplar, Sırp Cumhuriyeti (Republica Srprska) adı altında yeni bir devlet kurup anavatan Sırbistan ile birleşmenin yolunu aradılar. Dönemin Yugoslav devlet başkanı Slobadan Miloseviç’in toprak kaybına uğrayan Yugoslavya için alternatif çözümü ‘Büyük Sırbistan’ idi. Bu amaç uğruna yer yer açık yer yer gizli olarak Yugoslav ordusu (JNA) tarafından desteklenen Republika Sprska ordusu, çok direnişle karşılaşmadan Bosna’nın doğusunu ele geçirmişti. Direnişle karşılaşılmamasındaki ana neden Boşnak halkın Sırplara karşı savaşacak güçte mühimmatının olmayışıydı.

Sırpların ‘Büyük Sırbistan’ ideali o kadar uç noktalara ulaşmıştı ki bebekler, yaşlı genç demeden kadınlar ordunun hedefi olmuştu. Bu olaylar ülkenin bir çok yerinde yaşanırken, Srebrenica; soykırım ve kıyımlar denilince akla gelen ilk yer olarak tarihe kazınmıştı. Kıyımın çok ileri noktaya ulaşmasından sonra ya da söyle diyelim; olayların bu noktaya gelmesi beklendikten sonra, Republika Srpska’ya topyekün bir Nato bombardımanı başlatıldı.

Bosna Savaşı Aralık 1995’te Amerika’da Hırvat, Boşnak ve Sırp liderlerin imzaladıklarları Dayton Antlaşması’ yla son buldu. 3 Mart 1992’de Bosna’nın Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti anayasasında yazdığı gibi kendi kararını kendi verme(self-determination) sonucu bağımsızlık ilanı ile başlayan süreç Aralık 1995’te sona erdi. Bu süreç içinde 110 binden fazla sivil ve askerin öldüğü ve 1.8 milyonun ise göçe zorlandığı tesbit edildi. ( Review of European Security Issues, 2006 ). Daha eski tarihli bir kaynağa göre ise öldürülen asker ve sivillerin sayısı 97,207 iken bunların 64,341’i Boşnak, 24,726’ sı Sırp, and 7,602’si  Hırvat idi. (ICD)

 İnsanların katledildiği bir bölgeye barış gücü müdahalesi  için 3 yıl beklenilmesinin nedenini ben anlamış
değilim. Ama Mustafa Balbay konuyla ilgili çok güzel bir tespit yapmış, aynen aktarıyorum: ’’İç çatışmalarda Batı, önce tatmin edici miktarda kanın akmasını bekledi. İç dengelerin tümüyle bozulup, dışarıdan gelecek yaptırıma hiçbir iç tepkinin gösterilemeyeceği bir noktaya gelince müdahale edildi. Öyle ki, Batı denetiminde yaptırılan seçimler bile ayrılık için kullanıldı. Her etnik grubun ayrı partiye oy vermesi sağlandı ki, derinlik uçuruma dönüşşün, geçmişteki ortak yaşamdan izler kalmasın!’’ ( Balbay, 249.sayfa)

1991'e kadar dünyanın en prestijli pasaportlarından birine sahip olan ve farklılıklarından değil birlikteliklerinden  bahseden bir halk nasıl oluyor da 1990'larda eski komşusuna arkadaşına silah tutabiliyor? Biraz düşünmek lazım.

Bu arada çok kısa olarak Hırvatlardan bahsedeceğim:

Tarihe Karadordevo Antlaşması olarak geçen Federal Hırvat Cumhuriyeti Başkanı Franjo Tudjman ve Yugoslav Devlet Başkanı  Slabodan Miloseviç’in 25 Mart 1991’de Voyvodina (Kuzey Sırbistan’da)
Bosna'daki iki oluşum Bosna Hersek (mavi),
Republika Srpska (pembe) ve ayrıcalıklı bölge
 Brcko (yeşil)
Kaynak: Wikipedia
buluşması tarihe leke olarak yazılmıştır. Öyle ki  bu görüşmede iki lider Bosna’nın Hırvatlar ve Sırplar arasında paylaşılmasını öngörmüştür. Burada dikkat çeken unsur ülkede etnik olarak çoğunlukta olan Boşnakların varlığından söz edilmemesidir. Fakat daha sonra Hırvatların bağımsızlık ilanı ve onu izleyen Hırvat-Sırp savaşı , bu paylaşımı tarihe gömmüştür,  Mostar Köprüsü’ nü de yanına alarak: 500 yıllık bir Osmanlı köprüsünün Hırvat bir topçu tarafından yerle bir edilmesi paylaşılamayan bir avuç toprağın intikamıdır, kim bilir?







VE BUGÜN

Bosna; Bosna Hersek ve Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska) adı altında iki oluşuma bölünmüş durumda. Ülkenin %51 ‘ini Bosna Hersek oluştururken, geri kalan kısmı Sırp Cumhuriyeti toprağı. Bunlara ek olarak Bosna Hersek; 10 kantona (7'si Boşnak, 3'ü Hırvat ve Boşnak karışık)ayrılmış durumda. Ülkenin aynı anda göreve seçilen Hırvat, Boşnak ve Sırp olmak üzere üç başkanı var. Özetlemek gerekirse, barış antlaşmasının üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen hala homojen bir ülkeden söz etmek zor.



KAYNAKÇA:

Review of European Security Issues.  ( 2006, 3 Mart). America.gov Archive. Erişim tarihi: 2 Temmuz 2013, http://www.america.gov/st/washfile-english/2006/March/20060302182114MVyelwarC0.6359674.html

Research and Documentation Centre. Erişim tarihi: 2 Temmuz 2013, http://www.idc.org.ba/index.php?option=com_content&view=section&id=35&Itemid=126&lang=bs

Balbay, M. (2011) Balkanlar. Cumhuriyet Kitapları.



İŞİNİZE YARAYACAK BİR KAÇ KELİME:


DA: evet
NE: hayır
ZDRAVO: merhaba
HVALA: teşekkürler
MOLIM: lütfen
DOBRO: iyi
GDE JE... :  .... nerede?
LEVO: sol
DESNO: sağ
PRAVO: dümdüz git
AERODORM: havaalanı
ZELEZNICA STANICA: tren istasyonu
AUTOBUSKA STANICA: otobüs istasyonu


DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN:




Bir sonraki durak: KARADAĞ

KOTOR: Bakir koy, masmavi denizi ve eski mahallesiyle UNESCO Dünya Mirasları listesinde.
BUDVA: Balkanların turizm merkezi, birçok yabancı turiste de ev sahipliği yapıyor.

Burak Yazar 05.07.13

2 yorum:

  1. Slmlar, öncelikle blogun için tebrikler gerçekten saraybosna için çok faydalı olacak bilgiler vermişsiniz.
    Piramitlere en yakın otel varmı önerebilceğiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar, oncelikle yorumun icin tesekkurler. Ben Visoko'ya gittigimde gunubirlik bir gezi yaptim. Saraybosna'dan otobus ya da trenle 1 saatten kisa surede ulasabilirsin sehre. Visoko kucuk bir sehir piramitler de dahil bir gun icinde gezilebilecdk bir yer. Ancak yine de orada kalmak istersen diye bir siteye baktim. Linki yolluyorum. Diger konaklama sitelerine de fiyatlari kiyaslamak acisindan bakabilirsin. Simdiden iyi geziler.
      http://www.booking.com/searchresults.html?city=-100479&device_features=&rows=20&si=ai%2Cco%2Cci%2Cre%2Cdi&error_url=http%3A%2F%2Fwww.booking.com%2Fcity%2Fba%2Fvisoko.de.html%3Faid%3D356996%3Blabel%3Dgog235jc-city-de-ba-visoko-unspec-us_ca-mob-L%253Ade-O%253Aunk-B%253Aunk-N%253AXX-S%253Abo%3Bsid%3D27be4d8def349a4694f66aeaa177516d%3Bdcid%3D1%3Bflgrid%3D0%3Bflt%3D0%3Binac%3D0%26%3B&aid=356996&dcid=1&label=gog235jc-city-de-ba-visoko-unspec-us_ca-mob-L%3Ade-O%3Aunk-B%3Aunk-N%3AXX-S%3Abo&sid=27be4d8def349a4694f66aeaa177516d&checkin_monthday=28&checkin_year_month=2014-10&checkout_monthday=29&checkout_year_month=2014-10&ci_date=2014-10-28&co_date=2014-10-29&no_rooms=1&group_adults=2&group_children=0&search_form_id=20459ca32ba8002e

      Sil